banner460
banner128

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, 1999 yılında ABD vatandaşı Merve Kavakçı’nın, açılış gününde teamüllere aykırı olarak Meclis’e girişine etkili bir tavır koymuştu.

Kavakçı’nın Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel tarafından, güvenlik güçleriyle birlikte gece evi basılarak gözaltına alınması girişimine ise sert tepki göstermişti.

***

Ecevit, Kavakçı olayını TBMM çatısı altında çözdüklerini anımsatarak, artık daha fazla üstüne yürümeyi, gece geç vakit bir HANIMI gözaltına almaya kalkışmayı ve bu işlemi bizzat DGM savcısının üstlenmiş olmasını son derece yadırgadığını söylemişti.

***

Kavakçı'nın yurtdışına çıkmasında hiçbir mahzur görmediğini kaydeden Ecevit, "üzücü" olarak nitelediği olayı yatıştırmak için (dönemin) Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın gerekli müdaheleyi yaptığını da belirtmişti.

Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel, kendisine yönelik eleştirileri yanıtsız bırakmış, Ecevit'in "yadırgadım" sözü üzerine sadece, "Hiçbir diyeceğim yoktur. Sayın Başbakan'ın takdiridir" demişti.

***

İşte Ecevit budur...

Şiddetle karşı çıktığı bir kişiye haksızlık yapılmasına da sert tepki göstermekten herhangi bir sakınca görmemişti.

Ecevit, sıradan bir kişi değildi.

Siyasetçi ve devlet adamlığını bütünleştiren; üstüne insanî, vicdanî yeni meziyetler ekleyen istisnaî bir kişilikti. Aynı zamanda şair ve yazardı. Bilge bir kişilikti. Felsefe ve tasavvufa özel önem verirdi.

***

Böyle bir kişiliğe sahip olduğu içişidir ki, “Vahdettin için" de "haindir diyemem” diyebilmişti.

Bunu diyerek, Vahdettin’in hain olduğunu söyleyen Atatürk’e karşı bir tavır almamıştı. Karşıtlığı aklına bile getirmemişti.

Bu bir üslup konusuydu.

Ecevit, kendisine en büyük ihanette bulunan Kemal Derviş gibi birine bile, gazetecilerin ısrarlı sorularına karşın, HAİN ifadesini kullanmamış, “En büyük günahım” demeyi tercih etmişti.

***

Ecevit bugün yaşıyor olsaydı, Merve Kavakçı’ya sadece Amerikan vatandaşı olduğu için karşı çıkardı, türbanını kesinlikle söz konusu etmezdi.

Çünkü türbana kesinlikle karşı değildi. Sadece ve sadece yeni bir askerî müdahale olabilir endişesiyle o zaman o tavrı almıştı.

Ben de o nedenle kendisine, bir görüşmemiz sırasında, “Mütedeyyin kardeşlerimizin beklentilerini karşılayamadık” demiştim.

Eleştirimi olgunlukla karşılamıştı. Eksikliği gidermek için de Güncelleşen Programımızda "inançlara saygılı laiklik" ilkemizin ayrıntılı olarak anlatılmasına ihtiyaç duymuştu. O anlatımı da ben yazmıştım.

***

Bu vesileyle belirteyim:

Ecevit beni çok severdi, bana çok güvenirdi; eleştiri ve önerilerimi en ufak bir kızgınlık belirtisi göstermeden dinlerdi.

Sadece gazeteciliğim döneminde de yazılarımı ilgiyle okurdu. Hatta bir gün, bir toplantıdan çıkarken, kulağıma eğilip, “Bugünkü konuşmamda sizin bir yazınızdan esinlendim” diyebilecek kadar alçak gönüllü olan ve yanı sıra gönül almaya özen gösteren müstesna bir kişilikti.

***

Ecevit bambaşkaydı.

Kendisi ve Rahşan Hanım istemeselerdi ben de siyasete hiç adım atmazdım zaten.

Siyaset demokrasinin en kaçınılmazı, en vazgeçilmezidir. Ama bana göre değil... Neyse... O ayrı bir konu...

Ecevit'i dar kalıplara sıkıştırmak ona yapılacak en büyük kötülüktür.

***

İstanbul, 24 Haziran 2021

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.