banner460
banner128

Rahmi Turan'ın kurduğu Tan gazetesinin ilk personeliydim.

Rahmi ağabeyden sonra Tevfik Yener, Can Ataklı, Atilla Karsan, Aydoğan Kaçıra genel yayın yönetmeni oldu.

Gazeteyi Asil Nadir aldıktan sonra ise Hürriyet ekibi transfer edildi, Tan'ın başına Fikret Ercan getirildi.

Tan'da beni köşe yazmaya Tevfik ağabey başlatmıştı. Fikret Ercan ve ekibi gelince onları rahatlatmak için hemen bir veda yazısı kaleme aldım. Yeni ekip, veda yazımı çıktığı gün gördü.

*

Sadece köşe yazarı olmadığım için Hürriyet ekibiyle yazı işlerinde çalışmaya devam ettim. Fikret Ercan son derecede kibardı. Ekibin "koordinatör" âbisi Turgut Dinsel (Arap Turgut) çok içtendi.

Fakat gazetedeki konumumuz birkaç derece birden gerilemişti. Buna karşın kişisel açıdan benim hiçbir sorunum yoktu. Basında bu tür durumlar normaldi. Bu iş ekip işiydi.

Bir süre sonra istifa ettim ve daha önce yıllarca beraber çalıştığım Ali Galip Vural'ın yöneticisi olduğu İzmir'deki Yeni Asır gazetesinin yazı işleri müdürü oldum.

*

Kitabı çıktığında Fikret Ercan'a, "Sevgili müdürüm kitabınız hayırlı olsun. İlk fırsatta alıp okuyacağım" dedim.

Ercan'ın "Gazetecilikte 3 Patron 50 Yıl" kitabı acı-tatlı anıları içeriyor. Kitabın, elli yıllık bir ustanın kaleminden çıktığını ilk satırlarından itibaren anlıyorsunuz.

Patron ve genel yayın yönetmenlerinin defalarca değişmesine karşın aynı gazetede 50 yıl çalışmak çok kolay değil. Demek ki, birinci sayfa çizeri olarak Hürriyet'e damgasını vurmuş.

Bu, Fikret Ercan açısından büyük bir ustalığının tescil edilmesinin yanı sıra çok önemli bir saygınlık kazandığının da göstergesidir.

Ama 50 yılın sonunda bu saygınlığa dikkat edilmemesine kendisi kadar ben de çok üzüldüm.

*

Fikret Ercan bende çok olumlu izler bırakan bir isimdir. Mesleki ve insani açılardan dostluğumuzu ilerletecek kadar beraber olamadık ama ben onu iki açıdan da hep dost olarak gördüm.

O geldikten sonra Tan'dan ayrılmam kimseyi şaşırtmasın. O başka bir şey... Mesleğe aynı çatı altında başlasaydık ve değişen patronlar da ayırmasaydı, belki de 50 yıl onunla beraber çalışabilirdik.

*

Anılardan biri var ki, okuyunca kendimi tutamadım!.. Harika bir aşk ve hüzün romanı olabilir.

Fikret Ercan'ın Amerikalı gelini (Ann) kensere yakalanmış... Ann, sonuçsuz tedavi yerine bile bile ölüm gününü beklemeyi tercih etmiş... Ve çok sevdiği eşinin (Özgür) gözleri önünde hayata veda etmiş... Fikret Ercan da o sırada oradaymış...

Çok büyük, dayanılmaz bir acı!

*

Anıların hepsinden söz etmem mümkün değil... Kimisi acı da olsa hepsi birbirinden değerli... Ama Fikret Ercan'ın oğlu Oğuz ile birlikte Amerika'da gerçekleştirdikleri uzun kamyon seyahati var ki, çok ilginç!

Bu da romanı yazılabilecek ve filmi çekilebilecek türden bir olay!

Romancı olsaydım Fikret beyden izin alarak, hem bu seyahatin, hem de gelin kızının (Ann) ayrı ayrı romanlarını yazardım.

*

Sözün özü şu: Fikret Ercan, Hürriyet'teki koltuğunda boşuna oturmadığını defalarca kanıtlamış ve artık "büyük usta" olarak mesleğine veda etmiş bir gazeteci olarak, soluk soluğa okunacak anılar biriktirmiş... Ve okunması için de kitaplaştırmış...

İyi de yapmış... Ben de okunmasını tavsiye ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.