banner460
banner128

 Başkent Ankara’da son yaşanan olaylar her yönüyle ürperti vericidir.

 Önce, G elecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, ardından Yeni Çağ gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu na, Ülkü Ocakları eski başkanı ve KRT TV yorumcusu Afşin Hatiboğlu'na evlerinin önünde sopalı-silahlı gruplar tarafından yapılan saldırılarla irkildik.

 Görünen o ki, Türkiye’de muhalif siyasetçilere ve gazetecilere tahammül kalmamıştır.

 Daha önce de Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na iki defa saldırıda bulunulmuş, yetmemiş gibi bir de “eski mafya lideri” olarak bilinen birinin hakaretamiz tehditlerine maruz kalmıştır.

 Ne var ki, olayların failleri hakkında herhangi bir ceza takibi yapılmamıştır.

 Yeni Çağ yazarlarından Yavuz Selim Demirağ’la, gazeteci Sabahattin Önkibar’ın evlerinin önünde uğradıkları saldırılar da unutulmadı.

 Aradan saatler geçmesine rağmen, iktidar kanadından ve güvenlikten sorumlu makamlarca son iki saldırı hakkında herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi, yandaş diye tabir edilen gazete ve televizyonlarda bu çirkin olaylardan söz edilmemesi manidardır.

 Bu kayıtsızlıklar düşündürücüdür.

 Bu saldırıların, iktidar kanatlarının hanelerine olumsuz bir not olarak geçtiği, daha çok muhaliflerin işine yarayacağı görülmelidir.

 Peki, bu saldırılardan umulan nedir?

 Cevabı gayet basittir:

 Bu saldırılara başta muhalefet olmak üzere topluma korku mesajları verilmektedir.

 “Baş kaldıranın başını ezeriz” türünden bir korkutma metodudur ki, bunun kimseyi sindirmeyeceği bizzat saldırıya uğrayanlar tarafından ifade edilmiştir.

 Saldırıya uğrayan taraflar, başlarına gelenlerin, iktidarın küçük ortağının tahrikleriyle yapıldığını öne sürmüşlerdir.

 İktidarın büyük ve küçük ortakları tarafından konu ile ilgili herhangi bir açıklamanın yapılmaması izaha muhtaçtır.

 Bu gibi hareketlerin iktidarların işine yaramadığını yakın tarih bize bütün çıplaklığı ile gösteriyor.

 Toplumsal olaylara müdahale bahanesiyle yapılan 27 Mayıs darbesi, yürekleri yakan üç idamla belleklerde öylesine kötü bir iz bırakmıştı ki, bu durum “Demokrat Parti’nin devamı değil, ta kendisiyiz” diyen Adalet Partisini yıllarca iktidarda tutmuştur.

 Bu idamlar olmasaydı, belki de Demokrat Parti iktidardan düşecek, karşısında yer alan muhalefete iktidarın kapılarını açacaktı.

 28 Şubat’ın başörtülü öğrencilere üniversitelerde uygulanan, vicdanları isyan ettiren kararları olmasaydı, önce Refah Partisi’nin, sonrasında AKP’nin iktidarına iktidar yolları döşenir miydi?

 Anlaşılacağı gibi, zor, önce ona başvuranların hesaplarını bozuyor.

 Bu tür gelişmelerin iktidardan çok muhalefetin işine yarayacağı hususu ayrı bir hesaptır.

 Selçuk Özdağ’a yapılan saldırının iktidardan Gelecek Partisi’ne ne miktarda oy kaymasına yol açacağını ise zaman gösterecektir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.