Başta içki ve sigara olmak üzere, her türlü bağımlılıkla cansiperane mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.

Amma, baktık ki hayatımıza tevarüs etmiş çok önemli bir musibet daha var.! Ve bunun tedbiri yok, bunun telâfisi yok, tedavisi ise hiç yok!

En ciğeri sağlam yiğit dahi, ondan üç dakika yoksun yaşayamıyor.!

Eyvah!

Eyvah ki ne eyvah!

Bilesiniz, bu melânet “oksijen” bağımlılığıdır ey kardeşlerim!

O halde ne yapmak lüzum eder?

Bu belanın yatağını bozmak, bu ukubetin kaynağını kurutmak lâzımdır…oksijenin, oksijenin!

Şimdiden tezi yok,bizim için yerli ve milli bir meseledir oksijen meselesi!

Hiç merak edilmesin: ormanlar yanacak, biz karşısına geçip seyredeceğiz!

Endişeye mahal yok, bolca meyvesi ve oksijeni olan zeytinliklerin tekmilini tarumar ederek, karşısına geçip yağ yalamış kedi gibi gülümseyeceğiz.

Binlerce ağaç kesip, yerinde maden ocakları işleteceğiz…

Yeter mi?

Yetmez elbette!

Denize nazır olan orman alanlarında koca koca oteller dikeceğiz! Sıra sıra…koca koca!

Yüzlerce dönüm meşe, dişbudak, servi, kızılçamı doğrayıp onların yatağında siyanürle altın arayacağız; sarı sarı, eeeee bu da emek veren bizlerin kârı. Ağaç kesmek serbest, kan içmek yasal, ama temiz hava, bol oksijen yassak!

Ah o nehirler, çaylar, dereler yok mu.! Ah o kışkırtıcı topraklar, heybetli dağlar, bereketli ovalar…

İşte onların beslediği ve büyüttüğü ne kadar ağaç varsa derdest edilip, üzerlerine santrallar kurduracağız!

Az şey midir yüzlerce yıldır soyumuzu sopumuzu meyvesine, gölgesine, havasına, suyuna tabi kıldıkları; söyleyin, az şey midir? Kârlıyız çünkü kararlıyız...kararlıyız kurtaracağız aziz milletimizi oksijen bağımlılığından!

Topraksız gıda, oksijensiz hava, ciğersiz insana ulaşmaktır muradımız. Yıldız yaratacağız karalar üzerinde. Denizyıldızı yok mu? Ya göğün yıldızı? Yeryüzünde niçin olmasın. Denizyıldızı gibi kanı, dolaşım sistemi, akciğeri olmayan yeryıldızları yaratacağız…niyetimiz hayrola (!)

Biri acı acı sesleniyor. Allah Allah! niye göremiyorum o sesin sahibini…Kulağımda nemli bir sürtünme ve kaşıntı. Şöyle bir silkeliyorum ki salyangoz avcumun içine düşüveriyor. Şaşkın şaşkın birbirimize bakıyoruz.

Sesin sahibi kapıda: “kalk hadi, bu serin havada yeter uyuduğun ağacın kökünde, tembellik etme” diyor.

Salyangoza göz kırpıp, sıcak çorbayı kaşıklamak için eşimin ardına düşüyorum usulca.

Ama söylemeden edemeyeceğim; düşüm gerçek olur da bir gün beni Cumhurbaşkanı seçerseniz diye, hedeflerimizi sıralamak lâzımdır değil mi. O hedefler de hepinizin bu yazıyla malumunuz olduğu üzere, hünnap ağacının gövdesine yaslanıp istiareye yattığımda uykumda gördüklerimdir bilesiniz.

Elbette tamamı insana aynı anda malum olmuyor. Hoş görün, ben de evliya falan değilim. Belki bir daha ki sefere şehirler, denizler, ovalar ve topraklar üzerine hedeflerimizi ayrıntılı ayan ederiz sizlere.

Hem zaten bütün bunları herkese hakkıyla göstermeliyiz ki, beton ile demirden inşa edeceğimiz uygarlığımızın muazzam bir kuvvet ve itibar olduğu anlaşılsın dimi (!)

Yaşasın otellerin, otoyolların, rezidansların, AVM’lerin ve imar aflarının üzerinde yükselecek muassır medeniyetimiz!

Oksijen bağımlılığına son.!

Yaşasın bağımsız ve ağaçsız milli kalkınma hedefimiz!

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum kardeşlerim.