Eveeeeeeet! beklendiği gibi malum dolandırıcılar, bütün milletin önünde, kamaralara sırıtarak ve hepimizin gözünün içine baka baka yine serbest kaldılar. Aklımızı kaybedeceğiz artık galiba. Erzurum’lu aşık Ruhani geçmeyen hastalığımızı, şu bitmeyen utanılası hallerimizi bakın nasıl isabetli anlatmış;

Arlıyı öldürür bir saman çöpü,

Arsıza süngü de batmıyor oğul

diye..!

Metin Lokumcu’nun ölümüne sebep olanlar onüç yıldır hala kayıp, onüç yıldır ceza almamışlar. Hem ki, yoğun gaza mağruz kalarak kalbi durduğu, şeklinde doktor raporu olmasına rağmen!

Reşit Kibar daha bir kaç gün önce, Hopa’nın Cankurtaran bölgesindeki ağaçları canı pahasına savunduğu için hayatından olmuş…üç evladını ve eşini yapayanlız bırakmış da gitmiş!

Nasıl tarif olunur böyle bir rezalet!

Nasıl azdırılır bunca cehalet,

Ve…Nasıl benim ülkemde yaşanır böyle bir vahşet!

Çıldırıyorum!

Kibrin, cahilliğin ve hırsın semirttiği insanlar şu anda belki boğaza karşı şampanyalarını yudumluyorlar! Ama Metin Lokumcu, Reşit Kibar, intihar eden yurtsever subaylar, mahkum edilen sivil toplum kuruluşları üyeleri, haksızca hüküm giymiş aydınlar, gazeteciler, akademisyenler operasyonel bir algı yönetimiyle unutturulmaya çalışılıyor.

Çıldırıyorum!

Peki bütün şu yaşananlara rağmen , bütün akıl almaz haksızlıklara rağmen, üzerinde yaşadığımız ve hepimizi barındıran eşsiz toprak parçasında nasıl birlikte yaşam iradesi oluşturabileğiz böyle acaba… söyleyecek olan varmı?

Derin tesirler dilsizdir, diyen Peyami Safa’nın “Yalnızız” romanını düşündüm buraya kadar yazdığım her şeyle birlikte. Sonra; evet öyledir öyle olmasına ama, nereye kadar sürer bilen varmı? dedim. Kanımız dondu, ruhumuz üşüdü, içimiz şişti efendiler, içimiz şişti!

İnsanseverler, doğaseverler, yurtseverler mahpus; katiller, sapıklar, dolandırıcılar yine serbest, yine suçsuz! Deresini, ovasını, ormanını korumak isteyenler suçlu; vicdansızlar, gözü dönmüşler, vatana kastetmişler hem muteber hem de mutlu. Bu nasıl memleket, bu nasıl bir adalet kardaşım, söyleyecek, izah edecek varmı? Daha ne kadar taşıyabiliriz acep bunca garabeti bunca haksızlığı!

En önemli soru da, bizim buralarda yüzü kızaran, utanan kaldı mı, kaldı mı?

Son cümleyi kendim yazmak yerine, yazar Fernando Pessoa’ya devrediyorum: Başım ve evren ağrıyor!