banner460
banner128
Bozduramadıkları Leva altın oldu

ERHAN KIZILYAR 

Onlar ; bir sabah  toplayıp pılısını-pırtısını, koyup bir kamyonetin arkasına, bırakıp bağlarını-bahçelerini,  koyup kapıya kilidi  düştüler yola . Yol uzun,  gelecek belirsizdi.  İnsanın çok zor  zamanlarını tarif etse de  belirsizlik tükenmişliğe yine de tercih ediliyordu.

Bu ve benzer cümlelerlerle başlardı göçmenlerin hikayeleri. Bulgaristan Göçmenlerinin ise biraz daha farklıydı. Onlar; pılılarını-pırtılarını toplamadan,  atıp imzayı ‘Tüm haklarımızdan vazgeçiyoruz’ yazılı bir kağıda, yanlarına hiç bir şey almadan düşüyorlardı yola.  Ne kapılarına kilit koyabiliyorlardı, ne de bir dönüş umutları kalıyordu terkilerinde. Bir çok acı vardı göç yollarında. Vazgeçişler vardı özlem dolu. Ve umut vardı, umutlar vardı sisler arasında flu. Kimi sevgilisi bırakıyordu, kimi annesini-babasını, kardeşlerini. Kimi kırk yıldır ektiği biçtiği toprağı, başını soktuğu evini. O güzelim can dostlarını bırakıyorlardı, su içtikleri çeşmeleri, yürüdükleri yolları..Ve anılarını bırakıyorlardı, oralara ilişkin kurdukları hayalerini noktalıyorlardı.  Ve geride kalanlar. Kalanların özlemi, gidenin hasreti. Göçmenlerin hikayeleri.. Bulgaristan'dan Türkiye'ye yönelik göçler 1900'lı yılların başlarında başladı ve onlarca yıl sürdü. Nasıl geldiler, neler oldu, neler yaşadılar. Şimdi durumlar neydi.?  Bulgaristan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ercan Çalışkan sorularımızı yanıtladı. 

*

Silistre’den Silvri’ye 13 yaşında bir göçmen: Ercan Çalışkan

-Ercan Çalışkan kimdir?

Çalışkan-1965 Bulgaristan Silistre doğumluyum. 2 çocuğum var. 1978 yılında göç ederek Silivri’ye geldik. 13 yaşındaydım. Silivri Lisesi mezunuyum. Daha sonra askerliğimizi bitirdikten sonra sanayii içinde bir işyeri açtık.  2014 yılında genel kurulda Sanayii Sitesi Başkanı seçildik. Şimdi de Bulgaristan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı’na seçildik.

On yıllık bir dernek

-Göçmenler Derneği, ne zaman kuruldu, kaç yıllık,. Kaç üyesi var?

Çalışkan-Derneğimiz onuncu yılında. 2013 te kuruldu. 315 üyemiz vardı devraldığmıızda. Bu çok yetersiz. Biz Göçmenler Derneğini,  Silivri’nin yapısını göz önüne alırsak. 100 binden fazlası göçmen. Bunun % 25’i Yunanistan civarından gelmiş. 65 bini ise  Bulgaristan göçmeni. 1910 yıllarından başlayarak bugüne kadar göç devam etmiş.

Şimdi bazıları göçmen sayar saymaz bilemem ama bir çoğunun babaları dedelerinde göçmenlik vardır. Bu nedenle biz bu 315 üye  sayısını çok yetersiz buluyoruz. Köy ziyaretleri, mahalle ziyaretleri  muhtarlık ziyaretleri ile bu sayıyı çok yükseğe çıkaracağız. Bütün göçmenleri, kendini göçmen kabul edenleri bu çatı altında toplamak istiyoruz.

Yönetimde cinsiyet eşitliği: 14 bayan 14 bay

-Başkanlık süreci nasıl gelişti.

Çalışkan: Bu dernek kurulduğu zaman yönetiminde yoktum.  Kurduktan sonra arkadaşlar beni de ziyaret ettiler. Dernekçiliğimiz onların ziyaretiyle başladı. O zaman zor şartlarda görev aldılar arkadaşlar. Taner Şafak arkadaşımızın yurt dışına göç etmesiyle birlikte, onun yerine Behzat Bedel geldi.

Behzat bey  Şişli Belediyesi Satın Alma Müdürü oldu. Eşi de o tarafta çalışıyor. Burdan da taşındı. Yeni işi nedeniyle artık burdaki işi aksamaya başladı. Kendisi dedi  ‘Kongreye kadar devam edelim o zaman da bir başka arkadaşa devredelim.’  Şöyle gelişti adaylığımız. Buraya milletvekilleri, belediye başkanları geliyor. Dernek arkadaşlarımız da geliyor. Onlarla birlikte yemek yiyoruz. Vakit geçiyoruz. Kongreye doğru giderken bazı arkadaşlar benim ismimi öne sürdüler. Sonrasında Behzat arkadaşım Deniz ile birlikte benim yanıma gelince, diğer arkadaşlar da vardı. ‘Abi ben yapamayacağım. Sen bu başkanlığı üstlen. Tek aday olarak gidelim.’ önerisinde bulundu.  Bu beni onore etti. Öyle güzel bir birliktelik oldu. O yönetim kurulundaki arkadaşlar hepsi göreve devam etmek istedi. Sadece başkan değişti. Yedeklerde, denetimde bazı yeni arkadaşlar geldi. Böylesine güzel bir yönetim oluştu. 28 kişiden oluşuyor yönetimimiz.

-Kaçı erkek kaçı bayan?

Çalışkan. 14-14. Yarı yarıya. Bir tanesi işlerinden dolayı biraz gelemiyor ama yarı yarıya.

Yemekler, iftarlar, ziyaretler, erzak yardımları

-Dernek olarak neler yapmayı planlıyorsunuz.

Çalışkan: Geçen seneki etkinlikleri hatırlayarak başlayılım. İki tane kahvaltı,  birtane iftarımız oldu. 2 yemeğimiz oldu. Seçimlere destek amaçlıydı. Gene bunları göz önünde bulundurarak, bir tane kaynaşma yemeği, yaz dönemi bir pikniğimiz olaca. Göçmenleri bir araya getirmek amaçcıyla. Belki Bulgaristan dan misafirlerimiz olacak. En yakın zamanda ramazan ayında iftarımız var. Erzak dağıtımı yapacağız.  Bulgaristan da geçen sene yapmıştık. Belediyenin desteği ile iftarlar yapılmıştı. Yine benzer bir çalışmamız olacak. Sayısı netleşmedi ama 4-5 tane olacak. Özellikle Türklerin yoğun yaşadığı yerlerde olacak. Önümüzdeki günlerde tekrar seçime gidilecek Bulgaristan’da.  Mart ayı içinde olacak muhtemelen. Seçim olduğu zaman milletvekillerimizden talepler geliyor. Göçmenlerle bir araya gelmek istiyorlar. Oy istiyorlar. Onlarla bir araya geceleğimiz yemek organizasyonu olacak. Ordaki Türk milletvekillerine, partimize destek olmak için.

65 bin kişiden üç bini oy kullanabiliyor

-Ordan göç etmiş herkes,  65 bin nüfus Silivri’deki hepsi oy kullanabiliyor mu?

Çalışkan -Hayır kullanamıyor. Sadece vatandaş olanlar kullanabiliyor. Bu önemli bir eksiklik. Ordan gelenler zaman zaman vatandaşlığı almamışlar. Göç esnasında vatandaşlığı terk ediyorlar. Bulgaristan bir tane dilekçe doldurtuyor. ‘Burdaki tüm haklarımdan vaz geçiyorum. Bulgaristan vatandaşlığından çıkıyorum.” Vatandaşlıktan çıktıktan sonra tüm haklarınızı kaybediyorsunuz. 70 lerde var. 50 lerde var. O zamanlar vatandaşlıktan çıktılar. Avrupa Parlamentosuna girildikten sonra ‘Bunların haklarını verin’denildi. Onun önünde de şöyle bir engel var. Müracat etmeniz lazım. Ama büyükler almamış. Alsalardı çocuklarına vatandaşlık  hakkı doğuyordu. Şimdi vatandaşlık için bir kişi başvurunca babasının vatandaşlığını soruyorlar. O olmayınca olmuyor. O olmayınca oraya gideceksiniz, iş yeri açacaksınız. Belirle süre kalacaksınız. Biz nasıl yabancılara şartlar koşuyorsak benzeri şartları koyuyorlar.

-65 bin kişiden yüzde kaçı oy kullanabiliyor.

Çalışkan:3 bin civarında oy kullanabilecek vatandaşımız var. Çifte vatandaş olarak

Türk olduğumuz için baskılardan kaçmıştık, burada bize’bulgar’ denmesi çok zorumuza gitmişti

-Bir göçmenin yerleşik insandan farkı nedir? Duyguları nasıldır. Yerlisi göçmene nasıl bakar, göçmen yerliye nasıl bakar. Mesela siz neler yaşadınız bu anlamda?

Çalışkan. Ben kendimle ilgili başlayayım. Biz göç ettikten sonra okula başladık. Bizim sıkıntımız şuydu.  ‘Bulgar’ diyorlardı bize. O zamanlar sosyal medya yoktu. İletişim olanakları azdı. Biz Bulgaristan’dan geldik deyince bize ‘Bulgar’ diyordu arkadaşlarımız. Tarih bilmiyorduk. Ben kendimi anlatmaya çalışıyordum. ‘Ben Bulgar değilim, ben Türküm” diyordum ama şivede de bir değişiklik vardı. Hala var bunlar. Kendimi anlatmakta zorlandım. Zaman zaman ağlıyordum da. ‘Ben bulgar değilim. Buraya türklüğümüz için geldik.’ Diyorduk ama.  İkibin kişilik okulda Bulgaristan’dan gelmiş 2 öğrenci. Biliyorsunuz oradaki Türkler için  Osmanlının ileri karakolları deniyor o tarihlerde. Oradaki hükümranlığı sürdürebilmek için Anadolu’dan işte Konya Karaman’dan mesela insanlar göç ettirilmiş. Savaş sonnunda bazıları orda kalmış, bazıları ana vatana dönmüş. Anavatana döndüğümüzde burda bize ‘Bulgar’ diye ifad edilmesi bizim zorumuza gidiyor. Son yıllarda kırıldı bu. Eskiden çok vardı. Babalarımız büyüklerimiz daha çok yaşadı bunu. Aslında orda isim değiştirmeyle beraber oradan kurtulup anavatanımıza gelip kurtulalım derken, kendi anavatanımızda da o ayrımcılığı-ötekileştirmeyi gördük.  Son yıllarda gidiş-geliş fazlalaştıkça, iletişim olanakları geliştikçe görüyoruz ki o bakış değişiyor. İnsanlarımız yine orda türkler vardı. Türk belediye başkanı. Paylaşıyoruz. Türk milletvekili paylaşıyoruz. AA demek ki orada Türk var. O anlayış değişti.

 Türkçe Okuma-Yazma bilmeyen öğrenciler

Çalışkan:  Ben okula başladığımda ben Türkçe konuşuyorum ama Türkçe  okuma-yazma bilmiyorum. O zamana kadar Bulgaristan’da eğitim almışım. Bulgarca- Rusca biliyorum ama Türkçe bilmiyorum.  Biz okullarda Türkçe eğitim görmüyorduk. Hatta Türkçeyi sadece evimizde konuşabiliyorduk. Sokakta, bakkalda, manavda Türkçe konuşamıyorduk o tarihlerde. Buraya gelince okulda Türkçe öğretmenimiz yazılı yapıyordu. Sınfta kağıtlar dağıtıldı. Yazılı yapacağım dedi. 3-4 gün olmuş okula geleli. Türkçe anlıyorum konuşuyorum ama yazma –okuma yok. Tabi ben yazamıyorum. Öğretmen geldi, ‘Sen niye yazmıyorsun?’ dedi.  Ben’hiç okuma bilmiyorum yazma da bilmiyorum’ dedim  Öğretmen şaşırdı, dalga geçtiğimi zannetti. Sonra arkadaşlar dediler ki ‘Öğretmenim O Bulgaristan’dan geldi. Yeni başladı.”  O zaman öğretmen bana ‘Biz seninle ne yapacağız böyle. Okuma-yazma bilmiyorsun’ dedi. Yedinci sınıftan başladık. Muadil neyse o sınıfa veriyorlar. Zor bir dönem yaşadık. Alfabeyi aldık. Yakınlarımızla burdaki akrabalarımız bana Türkçe okuma yazma öğrettiler. Bir yıl kaybettik. Ondan sonra çözdük. Böyle önemli zorluklar yaşadık. O tarihte gelenler için önemli zorluklardı onları yaşadık.

Bulgaristan’daki eğitim sistemi her şeyi öğretiyor

-‘Göçmenler yerleşik insanlara göre toplumda kendilerini kabul ettirmek için daha çok çalışırlar’ diye bir görüş var’ Nasıl yorumlarsınız bu değerlendirmeyi?

Çalışkan: Ordaki okullarımız yatılı idi. Pazartesi okula gidiyordunuz. Cuma akşamı köylere dağıtılıyordunuz. . Beş gün orada yatılı kalıyorsunuz. Eğitim sistemi şöyle idi. Yarım gün sınıfta eğitim yarım gün ise atölyedeyiz. Atölye de ne oluyor. Kablo çektiriyor, su tesisatı çektiriyor.  Olabilecek her işi öğretiyor daha ortaokulda. Şuna dikkatinizi çekiyorum. Burada bir çok Bulgaristan göçmeni ailelerimiz var. Çalışanlar var. Bir iş söyleyin. Anlamadıkları bir iş yoktur.  Arabasını kendi tamir eder. Evinde su tesisatı bozulur yapar. Elektrik kablosu çeker. Hepsinin eğitimini alıyorlar. Çok becerikli insanlar. Her iş dalında da çalışabiliyorlar.  Çünkü hepsinin eğitimini alıyorlar. Atölye de çalışmışlar. Zımpara, kaynak, araç boyama. Eğitim sistemi Türkiye’de çok farklı. Kitap üzerinde görüyoruz. . Burada Anadolu Teknik Lisesi bitirmiş genç geliyor sanayiye. Kopartcının yanına geliyor. Çekiç tutmayı bilmiyor. Okulda okuyor bilgisayar başında okuyor. Diplomayı alıyor. Ama ver bakalım işi yapabiliyor mu? Yok.  Bulgaristan’dan eelenler yetenekleri ile iş sahibi oldular. Burda kalanların hepsi yer sahibi oldu, araba sahibi oldu, ev sahibi oldu. Çok çalışkan insanlar. Çok işyerleri göçmen vatandaşı tercih etti. Çok disiplinli çalışırlar.

Göçmenlerde kriminal suç olmaması komünizm etkisi

-Bir özellik daha dikkat çekiyor. Bulgaristan’dan gelen göçmenler kriminal suçlara hiç karışmıyorlar. Hırsızlık yok, gasp yok, cinayet yok. Bu neden böyle?

Çalışkan: Komünizmden kalma bir alışkanlık. Komünizm zamanında büyüklerimiz çalışıyor. Herkes bir maaş alıyor. Sabah işe gidiyor geliyor bir maaş alıyor. Buraya göç ettikten sonra hiç kimse risk almadı. Dükkan açayım, kredi çekeyim, iş yeri açayım. Borçlanmayı hiç sevmezler. Korkarlar borçlanmadan. Uyuyamazlar gece. Ay sonu gelecek ben ödeyemem diye. Öyle yetişmemişler. Hesap kitap bizde olmazdı. Veresiye bir şey alınmazdı hiç. Yetişme tarzı öyleydi. Bulgaristan göçmeni hepsi bir yerlerde çalışır. Öğretmendir, hemşiredir, fabrikada çalışır. Nerde olursa olsun, risk etmezler kendilerini. Ondan dolayı suç oranı da yok. Mesela borç alıyorsunuz, ödeye miyorsunuz, farklı yollara giriyorsunuz. Biz bir noktadan kanun önünde farklı şeyler yapınca suçlu durumuna düşüyorsunuz. Bulgaristan göçmenlerinde bu yoktur.

Talepler Türkiye’den değil Bulgaristan’dan

- Göçmen olmaları özelindeTürkiye’den bir talepleri olur mu?

Çalışkan -Aslında bizim taleplerimiz Bulgaristan’dan oluyor. Bu insanlar buraya geldiğinde vatandaşlığını kaybetmişler. Şartlar öyle. Baskı var. Zulüm var. İbadet yasak. Türkçe konuşmak yasak. Diyorsunuz ki bu ülkede yaşanmaz. Ya ben istemiyorum vatandaşlığı deyip imzayı atıp geliyorum.  Avrupa Birliğine girince şartlar değişti. Hepimizin akrabaları var. Toprakları var

 -Ortalama bir Türk yerleşim birimi Kaç kilometre buraya. Kaç saatte ulaşılıyor?

Çalışkan -Şimdi Haskova’yı alırsak 200 kilometre. Farklı mesafeler de var. Mesafe yerleşim yerine göre değişiyor. 2-3 saatte 4 saatte ulaşıyorsunuz. Ordan  göç etmiş olanlar haklarını geri istiyor. 13 yıl 7 ay sigortası var orda. Kanun diyor ki 15 yıl diyor. Şimdi 13. Yıl 7 ay yanmış. Ben bunları milletvekillerine anlattım. Önerge verin diyoruz. Bulgarlar kabul etmiyor bunu. Bizdeki kanunlar gibi yapabilirler. Borçlanma hakkı verilebilir. İki üç gün önce bir kanun çıktı. Tam olarak olmasa da bazıları faydalı. Askerlik borçlanması ile erkekler tamamlayabilecek. Bir de staj sürelerini tanıdı. Kadınların doğum hakkını tanımış olsaydı çok bayanımız orada emekli olabileceklerdi. Diyelim 78 de geldiniz. Vatandaşlıktan çıktınız. 20 yıl sigortalığınız var orda. Ne olacak şimdi vatandaş olmanız lazım. Onu da kabul etmiyorlar. Komünizm geldi. Geldiler köylere. Yaşlı heyetini topladılar.   60-70 yıl önce aldıkları arazileri geri verdiler. Burası kimindi diye sordular. Burası Deniz’in, burası Hasan’ın. Verdiler. Fakat Türkiye’ye göç edenlerin yerleri gitti.  Verirken sordular çünkü. Burası kimin?. Hasan Aga’nın. Ama Hasan Aga yok. Türkiye’ye gitmiş. 20 yıl olmuş. Bu araziler devlete belediyelere gitti. Kimi satıldı. El değiştirdi. Bu yerleri nasıl geri alacaksınız. Avukat tutmanız lazım. Mahkemeler. On yıl içinde müracaat etmeleri lazımdı. O zaman bir dönüm yer bin lira idi. O dönem bizim para kıymetli. On dönüm on bin lira. Avukat paraları 20 bin lira. Duruşmalara git gel. Tüm masrafı topla 50 bin tl. Değmez diyerek vazgeçti insanlar. Bu yerler gitti tabi.  Doğru yapılmadı. Vatandaşlıktan çıkmış olan herkesin müracat etmeksizin vatandaş olması lazımdı.  Çocuğunu tanımıyor ki devlet. Bana mehmet bey gelecek diyor.  Mehmet bey  vefat etmiş ne olacak .. Bunun gibi sorunlar.

Elimizde kalan leva şimdi on katı oldu

-Leva diyorlar Türk Parasını çok geçti diyorlar. Dünden bugüne TL Leva ilişkisini bir değerlendirebilir misiniz?

Çalışkan:Tabi hepimiz Bulgaistan’a gidip geliyoruz. Biliyoruz. O zamanki zor zamanları da biliyoruz. Zorunlu göçten sonraki zamanlarda bizim için çok makul seviyelerde olan gidip akrabaları ziyaret edip, yiyip-içip geldiğimiz zamanki şartlarla şimdiler bir değil. Şimdi 10 lira bir leva. Onu da geçti.

-80-90 yıllarda kaçtı?

Çalışkan: Ben size rakam veremeyeceğim ama size şöyle anlatayım. 78 senesinde bir göç ettik. Tabi yanımızda Bulgar Leva’sı var. Bulgar Leva’yı getirmememiz lazım. Diyor ki, imza atıyorsunuz hiç bir şey götürmeyeceğim diye. Ama tabi bizim birikimimiz var. Ne yapacağız bu parayı. Bir şey de alamıyorsun yanına. Bir şey almana da müsaade etmiyor. Saklı-gizli para getirdik buraya. Uyanık olanlar altın getirdi. Biz altın bulamadık leva getirdik. Ama o da ne . Döviz bürosuna gidiyorsunuz Leva geçmiyor. O zaman ticaret yoktu. Komünizm ile bizim sınırlar kapalı. Mektup bile gönderemiyorsunuz, bırakın ticareti. Çantalarla para getiren diğer arkadaşlarımız da diğer ailelerde bu paranın burda hiç bir değeri yok. Kağıt diye yak sobada. Öyle bir durum. Şimdi tabi çok kıymetlendi. Bizim paramızın on katı.

-Bu durumda bazıları geldiğine pişmanlık duyar mı acaba?

Çalışkan: Pişmanlık olmaz. Olmaz da o ilk zamanlarda oldu. Bazı büyüklerimiz döndü. Şimdi çanta ile bavulla kaçmış gelmişsin. Ama orda 50 dönüm bir tarlan var. Araban var. Köyde olanlar bahçede tavuk -ahırda kuzu var. Bir de yaş ilerlemiş.  60-70 yaşında birinin buraya göç ettiğini düşünün. O saatten sonra çanta ile buraya gelip yeni bir hayata başlamak ne kadar kolay olur. O insan bir iş bulamaz. O yaşta insana iş zor verirler. Tabi geldiği ilk gün. Doğrudan kiraya geliyorsunuz. Öyle şartlarla başladılar çalışmaya ama çok zorlandılar. Aile içinde bir kişi iki kişi çalıyor. Alıyorsunuz maaşı kira, elektrik, su, o, bu. Elde bir şey kalmıyor. İnsanların orda 50 yıllık birikimleri var. İşte arazi almış, tarla almış, evi var, arabası var. Düzeni var. Hepsini bırakıp geiyor burada sıfından başlıyorsunuz. Zorlandılar. Tabi o rejimin yıkılmasıyla birlikte büyüklerimizin bir kısmı geri döndüler. 90 yıll yıllarda.  Çünkü ordaki hakları geri verilince, burda o zorluğu da yaşayınca geri dönmek onlara daha cazip geldi. Bayağı yüksek sayılarda dönen oldu. Genellikle yaşlı kesim döndü. Zor bir dönem yaşandı.

Apartman hayatı köyden gelen yaşlıya  eziyet

-Yaşlılar biraz da toprağa bağlı oluyor değil mi?

Çalışkan: Erhan bey geldiler apartamnın dördüncü katı daire tuttu. Aşağı iniyor asfalt. Direye giriyor beton. Onlar bahçede-tarlada  çalışmaya alışmış. Bizim evler iki dönüm içindedir. Genelde de ailelerde o bahçeyi işler. Meyve ekerler. Salçayı kendi yapar. Bütün yiyeceklerini hazırlarlar. Ama şimdi onları getirip apartman dairesine kapadığınız zaman onlara büyük eziyet oldu. İşte bulsanız çok zor. Adapte olamıyorlar. Onlar toprağa basmaya alışmış. O zorlukları yaşayan insanlar ordaki imkanları verilince geri gittiler. Hayatını sürdürmeye devam etti.

Bu salonda neden Türk Bayrağı yok!

-Silivri Belediye Başkanı Sayın Volkan Yılmaz ile Bulgaristan’ı ziyaret ettiniz. Bazı yerleri gezdiniz. Ordakı insanlar, bizim yöneticilere nasıl bakıyorlar. Ne gibi talepleri oluyor. Onların nezdinde Türkiye’den ne bekliyor?

Çalışkan: Bir örnekle yanıt vereyim. Volkan Başkan çağırdı beni. Dedi ki ‘Ben Bulgaristan’da bir kaç iftar vermek istiyorum’ dedi. ‘Olur’ dedim. ‘Bir hazırlık yapabilir miyiz?’ diye sordu. ‘Olur ben giderim orda belediye başkanlarımız var, milletvekillerimiz var görüşürüm’ dedim. ‘Türklerin yoğun olduğu yerlerde yaparız. Ben ortamı hazırlarım,  günü,  yeri belirleriz. Siz de gelir bir konuşma yaparsınız’ diye önerdim. Dedi ki ‘Ben gelemem yoğunum. Sen yapar mısın bizim adımıza”   “Belediye başkan yardımcısı meclis üyesi gönderirsiniz’ dedim. ‘Yok sen yaparsın. Daha güzel olur. Diyaloğların daha iyi. Bizim adımıza yaparsan sevinirim’ dedi.  ‘Memnuniyetle’ dedim. Dernekteki arkadaşlarımla görüştüm. Deniz de vardı. Beraber gittik. Şimdi oraya gittiğimde. İftarların yerleri tesbit ettik. Bizim geçmiş yıllarda bizde olan ama geçmiş seçimlerde kaybetmişiz buraları çok az oyla. Bu bölgeleri seçtik. Ordaki Türklerin “ Bizimle kimse ilgilenmiyor.” Algısını kaldırmak istedik. Biz gittik salonu hazırladık gündüzden. Yemekler bahçede kaynıyor. Oraya gittiğim zaman 600 kişilik iftar veriyoruz. “ Ya 30 kişi gelirse, mahçup oluruz”  endişesi. Acaba gelir mi 600 kişi. İlk defa veriyorsunuz. Ne olacağını da bilmiyorsunuz. Tabi iftar saati gelmeye başladı. Bakıyorum gençler ihtiyarlar dolmaya başladılar. Ordaki yaşlılar geldiği zaman bir şey sordular, ‘Türk Bayrağı nerede?’ diye sordular. ‘Neden Türk bayrağı asmadınız buraya?’  Biz tabi Silivri Belediyesi bayrakları asmıştık. Flamaları koyduk. Volkan Başkan’ın resimleri var. Ama Türk Bayrağı yok. Bulgar hükümeti Türk Bayrağı’na müsaade etmiyor. Ama yaşlılar Türk Bayrağı görmek istiyor. Dedik, ‘Yasalar izin vermiyor.’ Karşı çıktılar. ‘Olsun siz koyun’ dediler. Kimse bir şey yapamaz diye konuştular.  Herkes  bize sarıldı, bizi öperek geçti içeriye. Ne kadar hasretler Türkiye’den birilerinin gelmesine. Aslında herkesin evinde yemek pişiyor. Çok uzaklardan gelen insanlar oldu.  Belki arabalarla geldi. Harcadığı benzin-mazot parası orda yediği yemeğin iki mislidir. Yemek mevzu değil. Onlar Türkiye’den gelen insanlarla kucaklaşmaya geldi. ‘Türkiye’den iftar var’. Yani Türkiye ismine geldiler. Öyle bir özlem var ki, Türkiye’den bir misafir geldiği zaman herkes o masanın etrafına oturuyor. Bilgi almaya çalşıyor. Orda yalnızlık hissediyorlar. Yani bir başka ülkedesiniz. Türk olmayan bir memlekettesiniz. ‘Benim bir şey gelse Türkiye var arkamda’ diye düşünüyor.  Güç veriyor ona Türkiye. 

18 yaşında bir şehit: Türkan Bebek

Çalışkan: Volkan Başkan’ı davet ettik. Kırcali’deki her yıl 24-25-26 Aralık’ta yapılıyor  Türkan Bebek törenleri yapılıyor Ocak’ta. Türkan Bebek 18 aylık. 84 yılında bu isim değiştirme olayları başlayınca. Tabi insanlar direniyor, karşı koyuyor. Açılan ateş sonucu ilk şehitlerimizden bir tanesi annesinin kucağında 18 aylık bir bebek Türkan bebek. Her yıl anılıyor. Orda saygı duruşu oluyor, tören oluyor, konuşmalar oluyor. Bu unutulmasın diye etkinlikler yapılıyor. Etkinlikler yapılırken, çok ilginç bir şey Türkiye’den bütün misafirleri çağırıyorlar. 4 partimizin genel başkan yardımcıları ordaydı. Ve bu bölgediki ne kadar tanıdıkları belediye başkanı varsa hepsini davet ediyorlar. 20’ye yakın belediye başkanı vardı orda. Sadece Volkan bey yoktu. Bursa, Çorlu, Çerkezköy. Her yerden. Belediye başkanı, belediye başkan yardımcısı.. Türkiye’den gelen misafirlere ordaki Türk Partisi’nin genel başkanı bir protokol yemeği veriyor. Kırcali Belediyesi Büyükşehir olarak tek kazandığımız belediye. Belediye Başkanı yemek veriyor. Orda ağırladılar bizi. Ertesi gün törenlere katıldı. Mezarı başında dualar ettik. Anma etkinliklerini katıldı. Bizleri görmekten mutlu oluyorlar. Burdaki insanların bilmesini istiyorlar. Onun için davetler yapıyorlar. Pandemi nedeniyle iki yıl çok dar kapsamlı yapıldı. Ama bu sene davet ettiler. Volkan başkanı da davet ettiler. Biz de kendisini davet etmiştik.  Beraber gittik. Anma etkinliklerine katıldık. Bir belediye başkanı, cami ziyareti yaptık. Cami de restore ediliyordu. Onu gördü. Geçen gün Silivri Meclisi’nden de çıktı. Bir miktar yardım yaptı başkanım oraya. O caminin karşısında İmam-Hatip okulu var. Böyle güzel şeyler var. Volkan başkanının katılması bizi de mutlu etti.

Baskılar Milliyetçi duyguları yükseltiyor

-Son bir soru sorayım. İnsanlar çeşitli baskılara karşı kalabiliyorlar. İnançlarından, ırklarından ötürü. Bunu en derinden yaşayan insanlardan birisiniz. Böylesi baskılar insanları daha demokratik tavırlar almaya mı yöneltiyor, milliyetçilik duygularını mı yükseltiyor. Nedir?

Çalışkan: Milliyetçi duygular yükseliyor. Orada Türkçe yasaktı. Ama sokağa dökülüp gösteri yapmıyorduk. Zordan dolayı. O zaman yasak bunlar. Bıçak kemiğe dayanınca, isimleri değiştireceğiz, mezarlıktaki mezar taşına kadar isimlerin değişmesi gündeme gelince.. Böyle bir yola gidince insanlar isyan etti. Tankların üzerine çıktılar. Askerlerin önüne çıktılar. Direndiler. Bulgaristan’ın bir çok yerinde şehitlerimiz oldu. Silahlar patladı. Savunmasız insanların üzerine ateş açıldı. Tabi bu baskı insanları daha çok ayaklandırdı. İşte Naim Süleymanoğlu, filmini izledik. Dünyanın bir numaralı haltercisi. Evinde ne eksikti. Parası, pulu var. Dünya kazanmış. Her şey var. Ama dili uğruna orayı terk etti. Kaçak yollarla Türkiye’ye geldi. En büyük örnek o. Şimdi insanlar işte ‘Orda işi gücü rast gitmemiştir. Buraya para için gelmiştir.’ Yok öyle değil. Naim Süleymanoğlu’nun çok parası vardı. Milliyetçi duygular nedeniyle geldi Türkiye’ye.

-Sevgili başkan beni ağırladınığız için teşekkür ediyor dernek çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Son söyleyeceğiniz bir kaç cümleniz varsa alayım.

Çalışkan: Ben Gazeteciler Günü nedeniyle gününüzü kutluyorum. Çok güzel bir ekip kurduk. Heyecan da var. Kamuoyunda da bir ses getirdik. Yapacağımız çalışmalarla daha güzel işlere imza atacağız. Biz de size Yönetim Kurulum adına bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.