banner460
banner128

SÖNDÜRÜLEN “MUM”UN HİKÂYESİ

 “BİR KARDEŞLİK DESTANI/BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM” adlı şiirimi kitaplaştırınca Gazeteci Yazar ve Tv Programcısı Mustafa Mutlu’ya da göndermiştim. Mutlu, o zaman Vatan gazetesinde yazıyordu. 21 Aralık 2007 tarihli yazısında kitabımdan da söz etmiş ve şiirimin ikinci adında geçen “musahip” sözcüğü için, “Sohbet, arkadaşlık eden kimse” diye not düşmüştü.

Bunun üzerine değerli dostum Mustafa Mutlu’yu telefonla arayarak nottaki tanımın, benim amaçladığım “musahiplik” tanımı olmadığını söyledim. Mutlu, tanımı, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) bastırdığı Türkçe Sözlük’ten aktardığını belirtti. Haklıydı…

Türkçe Sözlük’te “musahip”in, Alevilik’teki anlamı yer almıyordu. Oysa ben, şiirimde Alevilik’teki tanımı amaçlamıştım.

Bu arada, sözlükteki “mumsöndü” tanımına da baktım… Hiç de hoş olmayan ifadeler vardı… Bunun üzerine TDK’dan sorumlu dönemin Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın’a 25 Aralık 2007 tarihinde bir dilekçe yazdım.

Dilekçemde, Türkçe Sözlük’te musahiplik sözcüğünün, Alevilik’teki yol kardeşliği anlamının yer almadığını belirterek, bunun büyük bir eksiklik olduğunu vurguladım. Aynı dilekçemde, “mumsöndü” sözcüğünün, Türkçe Sözlük’ün 9. Baskısı’nda, “Alevi geleneğinde var olduğu ileri sürülen bir tür tören” olarak tanımlandığını ifade ederek, itirazda bulundum. Şöyle dedim:

 “Bu sözcüğün tanımında da Alevi kardeşlerimize büyük bir haksızlık yapılmıştır. Eğer sözlükte bu sözcüğe mutlaka yer verilecekse sözcüğün tanımında yer alan ‘…bir tür tören’ ifadesinin  ‘…bir iftira’ olması gerekir. Çünkü ‘…bir tür tören’ ifadesi, ne yazık ki, zımni bir kabulü içermektedir. Oysa böyle bir tören kesinlikle yoktur. Bu, büyük bir iftiradan ve büyük bir yalandan ibarettir.”

Bakan, doğal olarak dilekçemi TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’a göndermişti. Ancak, Akalın, başvurumun gazetelerde yer alması üzerine -dilekçem daha eline resmen ulaşmadan- beni telefonla arayarak bilgi vermişti. Akalın, “Alevi geleneğinde var olduğu ileri sürülen bir tür tören” tanımının, sözlüğün 10. Baskısı’nda, “Cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış bir inanış” biçiminde değiştirildiğini açıklamıştı.

Ben de, “Ancak bana göre, bu tanım da Alevi kardeşlerimiz açısından tatmin edici ve doğru değildir” diye yeni bir açıklama yapmıştım.

Bu gelişmelerden sonra iki sözcükle ilgili olarak çok önemli gelişmeler oldu. Akalın bana henüz resmî ya da gayri resmî bilgi vermeden Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde bu değişiklikler hemen gerçekleştirildi.

Buna göre, “musahip”in Alevilik’teki “yol kardeşi” anlamı da sözlükte yer aldı. “Musahiplik” de “yol kardeşliği” olarak tanımlandı. “Mumsöndü”nün tanımı ise Sayın Başkan’ın açıkladığı

gibi, “Cem ayinlerindeki çerağ dinlendirmenin maksatlı olarak yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkarılan bir safsata” biçiminde değiştirildi.

Ben iftira önerisini getirmiştim ama safsata tanımı da uygun bir tanım. Zira safsata, “Boş, temelsiz, asılsız söz” anlamını taşımaktadır. Ki, iftirayla benzer anlamlar içermektedir. Hatırlatmak gerekirse iftira, sözlükte, “Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan” olarak tanımlanmaktadır.

Bu arada “mumsöndü”nün tanımı değiştirilirken, buna bağlı olarak, “çerağ uyandırma” ve “çerağ dinlendirme” sözcükleri de sözlüğe eklendi. “Çerağ uyandırma”, “Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla çerağın yakılması” olarak tanımlanırken, “çerağ dinlendirme” de “Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla yakılan çerağın güneş doğarken parmaklarla söndürülmesi” olarak ifade edildi.

“Mumsöndü”nün safsata olarak tanımlanması benim için çok büyük önem taşıyordu. Bu değişikliğin gerçekleştirildiği günün bana resmen bildirileceği günü, “DOĞUM GÜNÜM” olarak kabul ve ilân edecektim. Hatta mümkünse, mahkeme yoluyla da doğum tarihimi değiştireceğimi açıklamıştım.

Çünkü “mumsöndü”nün mumunun söndürülmesi, Alevi kardeşlerimiz için olduğu kadar, Alevlik-Bektaşilik konusunda yıllardır çalışmalar yapan, dizi yazılar ve kitaplar yazan birisi olarak benim açımdan da yaşamsal derecede önemliydi. O nedenledir ki, Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın’ın bana vereceği yazılı yanıtı dört gözle bekliyordum. Yanıt geldikten sonra ilk fırsatta doğum günümün değiştirilmesi için başvuruda bulunacaktım

Ancak o zaman siyasî kişilik taşıdığım için beni tanımayan bir kişinin, internette, konuyu siyaseten kullanacağımı ima etmesi üzerine utandım ve bu düşüncemden vazgeçtim. Oysa Alevilik konusunu hiçbir zaman siyaseten kullanmadığımı ve kullanmayacağımı beni tanıyan bütün Alevi dostlarım bilir. Zaten Alevilik’le ilgim, 10’lu yaşlarımdan itibaren başlamıştı. Türkiye’nin ilk Alevi vakıflarından birinin kurucuları arasında da bulunmuştum.

Dönemin Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın ile yine dönemin TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’a basın yoluyla çeşitli kereler teşekkür ettim. Dilekçeyi yazmama vesile olan sevgili kardeşim Mustafa Mutlu’ya da teşekkür ettim ama bunu basın yoluyla duyurma olanağım olmadı. Bu eksikliği, kendisine, 22 Şubat 2008 tarihinde yazdığım mektubu burada yayımlayarak tamamlamak istiyorum:

“Değerli Meslektaşım,

Bir yazınızda, ‘BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM

BİRİ MUSAHİBİM’ adlı şiir kitapçığımdan söz etmeniz üzerine başlattığım girişimin sonucunda, Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz açısından çok önemli gelişmeler oldu.

MUSAHİP sözcüğünün Alevilik’teki karşılığı olan YOL KARDEŞİ anlamı da Türk Dili Kurumu’na ait Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde resmen yer aldı.

Alevi-Bektaşi kardeşlerimizi derinden yaralayan ve dünyanın en büyük iftirası olan MUMSÖNDÜ sözcüğünün tanımı da yine Türkçe Sözlük’te, ‘CEM AYİNLERİNDEKİ ÇERAĞ DİNLENDİRMENİN MAKSATLI OLARAK YANLIŞ YORUMLANMASIYLA ORTAYA ÇIKARILAN BİR SAFSATA’ olarak değiştirildi.

Bu değişiklik de Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde resmen yayımlandı.

Bu iki sözcükle ilgili gelişmelere söz konusu yazınızın vesile olması nedeniyle size teşekkür ediyorum.

En içten duygularımla başarı, mutluluk ve esenlikler dilerim.

Selamlar, sevgiler, saygılar sunarım.”

İŞTE O ŞİİR:

BİR KARDEŞLİK DESTANI

BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM

-Hiçbir kişi ve kesim, benim için ÖTEKİ değildir. Farklılıklarımız, en büyük zenginliğimizdir. Ama bu zenginliğimiz, hiçbir zaman; köken, din, mezhep ve meşrep açısından ayrılıkçılık heveslerine izin vermemelidir. Farklılıklarımızı kabul etmeden kalıcı kardeşliğin sağlanamayacağını da özellikle vurgulamak istiyorum. Bu destan, içtenlikli bir empati ve yürekten bir kardeşlik duygusuyla kaleme alınmış ve toplumumuzun, ayrım gözetmeksizin, bütün kesimlerine ithaf edilmiştir.-

“alî”lerden beri, “velî”lerden içeri

o “hasan”, ben “hüsey’n”

o “hüsey’n”, ben “hasan”

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

aynı “turna”larla uçtuk

aynı “kurna”lardan içtik

ve göçtük aynı “kervan”larla

ilhamımız, serçeşmemiz “hacı bektaş”

muhabbetimiz “mevlana”

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz birlikte “mihman” olduk

-dağlara, çağlara

ve çağlayanlara liman

ve doğumundan beri “er”liğin, “eren”liğin

“yâr”lığın, “yaren”liğin

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

hiç ayrı düşmedi düşlerimiz

hep ortak oldu özlemlerimiz

birinin aşını yedim, birinin lokmasını

biri “cem”imdir, biri “can”ım

biz, birlikte yaşadık canım

-kardeşliğin en hasını

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz, birlikte çıktık yola

yol olduk, yoldaş olduk

aynı yolda kardeş;

bağımız bahçemiz birbirine karıştı

gözümüz, gönlümüz birbirine

gelin olduk, güvey olduk

biz birbirimize karındaş olduk

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz, hâyâllerimizi bile birlikte kurduk

birlikte oynadık oyunlarımızı

zulme, birlikte karşı durduk

birlikte, yedi düvele meydan okuduk

“hem”i okuduk, “hem”i de yazdık

biz, hep birbirimiz olduk

biz, hep birlikte ne destanlar yazdık

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz azımızı birlikte çoğalttık

çoğumuzu birlikte paylaştık

birlikte güldük, birlikte ağladık

dert varsa hepimizin

sevinçler cümlemizin

bu, ortak sesidir yüreğimizin

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz, birlikte bir olduk

biz, birlikte diri

biz, birlikte iri olduk

biz, birbirimizin yarısı

bundan öte yok, ötesi berisi

biz, münafıkların

biz, münkirlerin

korkulu rüyasıyız

biz biriz, bir

biz; kardeşliğin piriyiz

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

ey benim canım

ey benim yolum; yoldaşım

biz birlikte söyledik dememizi, şarkımızı

birlikte yaktık türkümüzü;

-“barak”tan, “bozlak”tan

-“kerkük”ten “yemen”den

-ve “rumeli”nden, “çayeli”nden

biz birlikte yazdık öykümüzü;

-“sivas”tan, “maraş”tan

-“tunceli”nden ve “diyar-ı bekir”den

ve yine hep birlikte;

-“şark”tan, “şimal”den

-“cenup”tan, “mağrip”ten

-göçmen gönlümüz “trakya”dan

ve uygarlıklara eşik

ve bütün “can”lara beşik “anadolu”dan

hiç susmadı şarkılarımız, öykülerimiz

hiç susmadı türkülerimiz

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz birlikte “efe”lendik

birlikte teptik “horon”larımızı

ve “halay”larımızı birlikte çektik

birlikte ektik ekinlerimizi, birlikte biçtik

kedilerimiz bile küsmedi birbirine

ölmedi hiçbir zaman sevinçlerimiz

-heyecanlarımız, coşkularımız

-düğünlerimiz, toylarımız

solmadı gülümüz gülüm hiçbir zaman

ama korkuttu zâlimi muhabbetlerimiz

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

biz hiçbir zaman

ayırmadık, ayrılmadık

sen “o”sun, ben “bu”yum demedik

biz hep sevdik birbirimizi

biz hep birbirimizle sevindik

-övündük birbirimizle

bizi kimse birbirimize

-düşüremeyecek, inan

sen bana kefilsin, ben sana

yaramız da merhemimiz de ortak oldu

-ve olacak her zaman

çünkü bu destan

-bitmeyecek hiçbir zaman

biri “kirvem”, biri “musahibim”

o bana, ben ona sahibim

Ankara, 2005

BİR KARDEŞLİK DESTANI (2)

-“BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM” adlı şiirimin sonunda, “BU DESTAN BİTMEYECEK HİÇBİR ZAMAN” demiştim. Öyle de oldu… Bu ikincisi… Dilerim, üçüncüsünü de yazarım.-

dün gece düşümde pir'imi gördüm

hasbıhal eyledim bir zaman

"kimsin, nerden gelir,

nere gidersin evlat" dedi

dedim:

ben de bencileyin bir can

bir evlad-ı avşar’ım

bir yanım pınarbaşı kızılören

bir yanım hanağzı, arfalı

biri anam, biri babam

bir yanım telli, bir yanım çerçili

öte yanım kabaklar, ama “öteki” değil

her yanı hısım, her yanı akrabam

cümlesi musahibim, cümlesi kirvem

dolanı dolanı vardım gâvurdağı’na

kurdinli tepesi’nden islâhiye’ye

her canı kardeş, her canı sarmaş dolaş

biri kirvem, biri musahibim

o bana, ben ona sahibim

ne çomaklar soktular

ne nifaklar, ne fitneler

ne fetvalar verdier

tümü vicdansız, tümü ahlâksız

velâkin, direndi sözlerimiz

direndi özlerimiz

yağmurlar yağdırdı gözlerimiz

döndü kan çanağına

hasret kaldık her daim yârin yanağına

biri kirvem, biri musahibim

o bana ben ona sahibim

hemi ölüye, hemi diriye saydılar

DADAL EMMİ’min evlatlarını

horoz ve koç dövüştürücüsü

müflis mirasyedi

saray düşkünü sultanlar

eşkıya yazdılar adımızı

eğeri kaltak şalvarı şaltak olanlar

ekende de biçende de olmayan

amma yiyende ortak olanlar

memleketi ecnebi tefecilere tutsak edenler

salma saldılar üstümüze

asker yığdılar dağımıza taşımıza

kestiler yollarımızı

vurdular erlerimizi, erenlerimizi

yere serdiler koç yiğitlerimizi

yıktılar direğimizi

sonra savuştular

sultan abdülaziz’in uşakları

kahrolası derviş paşalar

suç ortağı cevdet paşalar

ağır ağır gitti ellerimiz

her dem acarlandı yaralarımız

kimi gün közlendi, kimi gün küllendi

lâl oldu dillerimiz kimi gün

kimi gün, yandı yüreklerimiz

telef oldu ekmeğimiz, emeğimiz

biz bir olduk, iri olduk, diri olduk yine

biri kirvem, biri musahibim

o bana ben ona sahibim

evet, bir evlad-ı avşar’ım

hemi göçer, hemi muhacirim

bir yanım türk, bir yanım kürt

bir yanım arap, bir yanım zenci

bir yanım beyaz, bir yanım kızıl

bir yanım rum, bir yanım ermeni

her yanım muhabbet

bu dostluk ilelebet

dahası var canım

bir yanım çerkes, bir yanım abhaz

bir yanım arnavut, bir yanım boşnak

bir yanım alevi, bir yanım sünni

bir yanım isevi, bir yanım musevi

bir yanım çingene, bir yanım süryani

bir yanım da ezidi canım

amma tanrı korusun yezidi değilim

ben, cümle can içinde bir can

katıksız ve buçuksuz insan

biri kirvem, biri musahibim

o bana, ben ona sahibim

İstanbul, 24 Haziran 2015

ESİN KAYNAKLARIM

Memleketteki (İslâhiye) evimizin bir yanında muhacir, bir yanında yörük, bir başka yanında ise Kürt Alevi ile Türk Alevi komşumuz vardı. Çocukluk arkadaşım (Ali Rıza Erdoğan) Türk

Alevi, kirvem de (Mehmet Şaşmaz) Sünni Kürt’tü.

Sünni Avşar bir ailenin çocuğu olarak, komşularımızın çocuklarıyla aynı sokakta oynardık. Alevi arkadaşım ve Kürt kirvemin çocuklarıyla kardeş gibiydik.

BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM şiirim bir yaşanmışlığın ürünüdür. “Musahip”in esin kaynağı Türk Alevi arkadaşım, “kirvem”in esin kaynağı da Sünni Kürt kirvemdi. İkisinin de evlerinde aynı sofralara oturdum. İkisinin de aşını, lokmasını yedim.

Bu güzellik, benim için büyük bir nimetti. Çünkü, ben kendimi bildim bileli, bu güzellik sayesinde hiç kimseyi ÖTEKİ görmedim. Öteki gibi görmek aklımın ucundan bile geçmedi. Dahası, benden farklı olana, olanlara daha bir yakınlık duydum.

*

Süleyman Yağız, Aşk Menem Âşık Menem, (s. 243-253) Sarmal Kitabevi, Ocak 2021

Anahtar Kelimeler:
Süleyman YağızMumsöndü
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.