“BİR KARDEŞLİK DESTANI/BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM” adlı şiirimi kitaplaştırınca Gazeteci Yazar ve Tv Programcısı Mustafa Mutlu’ya da göndermiştim. Mutlu, o zaman Vatan gazetesinde yazıyordu. 21 Aralık 2007 tarihli yazısında kitabımdan da söz etmiş ve şiirimin ikinci adında geçen “musahip” sözcüğü için, “Sohbet, arkadaşlık eden kimse” diye not düşmüştü.
Bunun üzerine değerli dostum Mustafa Mutlu’yu telefonla arayarak nottaki tanımın, benim amaçladığım “musahiplik” tanımı olmadığını söyledim. Mutlu, tanımı, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) bastırdığı Türkçe Sözlük’ten aktardığını belirtti. Haklıydı…
Türkçe Sözlük’te “musahip”in, Alevilik’teki anlamı yer almıyordu. Oysa ben, şiirimde Alevilik’teki tanımı amaçlamıştım.
Bu arada, sözlükteki “mumsöndü” tanımına da baktım… Hiç de hoş olmayan ifadeler vardı… Bunun üzerine TDK’dan sorumlu dönemin Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın’a 25 Aralık 2007 tarihinde bir dilekçe yazdım.
Dilekçemde, Türkçe Sözlük’te musahiplik sözcüğünün, Alevilik’teki yol kardeşliği anlamının yer almadığını belirterek, bunun büyük bir eksiklik olduğunu vurguladım. Aynı dilekçemde, “mumsöndü” sözcüğünün, Türkçe Sözlük’ün 9. Baskısı’nda, “Alevi geleneğinde var olduğu ileri sürülen bir tür tören” olarak tanımlandığını ifade ederek, itirazda bulundum. Şöyle dedim:
“Bu sözcüğün tanımında da Alevi kardeşlerimize büyük bir haksızlık yapılmıştır. Eğer sözlükte bu sözcüğe mutlaka yer verilecekse sözcüğün tanımında yer alan ‘…bir tür tören’ ifadesinin ‘…bir iftira’ olması gerekir. Çünkü ‘…bir tür tören’ ifadesi, ne yazık ki, zımni bir kabulü içermektedir. Oysa böyle bir tören kesinlikle yoktur. Bu, büyük bir iftiradan ve büyük bir yalandan ibarettir.”
Bakan, doğal olarak dilekçemi TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’a göndermişti. Ancak, Akalın, başvurumun gazetelerde yer alması üzerine -dilekçem daha eline resmen ulaşmadan- beni telefonla arayarak bilgi vermişti. Akalın, “Alevi geleneğinde var olduğu ileri sürülen bir tür tören” tanımının, sözlüğün 10. Baskısı’nda, “Cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış bir inanış” biçiminde değiştirildiğini açıklamıştı.
Ben de, “Ancak bana göre, bu tanım da Alevi kardeşlerimiz açısından tatmin edici ve doğru değildir” diye yeni bir açıklama yapmıştım.
Bu gelişmelerden sonra iki sözcükle ilgili olarak çok önemli gelişmeler oldu. Akalın bana henüz resmî ya da gayri resmî bilgi vermeden Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde bu değişiklikler hemen gerçekleştirildi.
Buna göre, “musahip”in Alevilik’teki “yol kardeşi” anlamı da sözlükte yer aldı. “Musahiplik” de “yol kardeşliği” olarak tanımlandı. “Mumsöndü”nün tanımı ise Sayın Başkan’ın açıkladığı
gibi, “Cem ayinlerindeki çerağ dinlendirmenin maksatlı olarak yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkarılan bir safsata” biçiminde değiştirildi.
Ben iftira önerisini getirmiştim ama safsata tanımı da uygun bir tanım. Zira safsata, “Boş, temelsiz, asılsız söz” anlamını taşımaktadır. Ki, iftirayla benzer anlamlar içermektedir. Hatırlatmak gerekirse iftira, sözlükte, “Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan” olarak tanımlanmaktadır.
Bu arada “mumsöndü”nün tanımı değiştirilirken, buna bağlı olarak, “çerağ uyandırma” ve “çerağ dinlendirme” sözcükleri de sözlüğe eklendi. “Çerağ uyandırma”, “Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla çerağın yakılması” olarak tanımlanırken, “çerağ dinlendirme” de “Cem ayinlerinde, güneşin batışıyla yakılan çerağın güneş doğarken parmaklarla söndürülmesi” olarak ifade edildi.
“Mumsöndü”nün safsata olarak tanımlanması benim için çok büyük önem taşıyordu. Bu değişikliğin gerçekleştirildiği günün bana resmen bildirileceği günü, “DOĞUM GÜNÜM” olarak kabul ve ilân edecektim. Hatta mümkünse, mahkeme yoluyla da doğum tarihimi değiştireceğimi açıklamıştım.
Çünkü “mumsöndü”nün mumunun söndürülmesi, Alevi kardeşlerimiz için olduğu kadar, Alevlik-Bektaşilik konusunda yıllardır çalışmalar yapan, dizi yazılar ve kitaplar yazan birisi olarak benim açımdan da yaşamsal derecede önemliydi. O nedenledir ki, Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın’ın bana vereceği yazılı yanıtı dört gözle bekliyordum. Yanıt geldikten sonra ilk fırsatta doğum günümün değiştirilmesi için başvuruda bulunacaktım
Ancak o zaman siyasî kişilik taşıdığım için beni tanımayan bir kişinin, internette, konuyu siyaseten kullanacağımı ima etmesi üzerine utandım ve bu düşüncemden vazgeçtim. Oysa Alevilik konusunu hiçbir zaman siyaseten kullanmadığımı ve kullanmayacağımı beni tanıyan bütün Alevi dostlarım bilir. Zaten Alevilik’le ilgim, 10’lu yaşlarımdan itibaren başlamıştı. Türkiye’nin ilk Alevi vakıflarından birinin kurucuları arasında da bulunmuştum.
Dönemin Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın ile yine dönemin TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’a basın yoluyla çeşitli kereler teşekkür ettim. Dilekçeyi yazmama vesile olan sevgili kardeşim Mustafa Mutlu’ya da teşekkür ettim ama bunu basın yoluyla duyurma olanağım olmadı. Bu eksikliği, kendisine, 22 Şubat 2008 tarihinde yazdığım mektubu burada yayımlayarak tamamlamak istiyorum:
“Değerli Meslektaşım,
Bir yazınızda, ‘BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM
BİRİ MUSAHİBİM’ adlı şiir kitapçığımdan söz etmeniz üzerine başlattığım girişimin sonucunda, Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz açısından çok önemli gelişmeler oldu.
MUSAHİP sözcüğünün Alevilik’teki karşılığı olan YOL KARDEŞİ anlamı da Türk Dili Kurumu’na ait Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde resmen yer aldı.
Alevi-Bektaşi kardeşlerimizi derinden yaralayan ve dünyanın en büyük iftirası olan MUMSÖNDÜ sözcüğünün tanımı da yine Türkçe Sözlük’te, ‘CEM AYİNLERİNDEKİ ÇERAĞ DİNLENDİRMENİN MAKSATLI OLARAK YANLIŞ YORUMLANMASIYLA ORTAYA ÇIKARILAN BİR SAFSATA’ olarak değiştirildi.
Bu değişiklik de Türkçe Sözlük’ün internet sitesinde resmen yayımlandı.
Bu iki sözcükle ilgili gelişmelere söz konusu yazınızın vesile olması nedeniyle size teşekkür ediyorum.
En içten duygularımla başarı, mutluluk ve esenlikler dilerim.
Selamlar, sevgiler, saygılar sunarım.”
İŞTE O ŞİİR:
BİR KARDEŞLİK DESTANI
BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM
-Hiçbir kişi ve kesim, benim için ÖTEKİ değildir. Farklılıklarımız, en büyük zenginliğimizdir. Ama bu zenginliğimiz, hiçbir zaman; köken, din, mezhep ve meşrep açısından ayrılıkçılık heveslerine izin vermemelidir. Farklılıklarımızı kabul etmeden kalıcı kardeşliğin sağlanamayacağını da özellikle vurgulamak istiyorum. Bu destan, içtenlikli bir empati ve yürekten bir kardeşlik duygusuyla kaleme alınmış ve toplumumuzun, ayrım gözetmeksizin, bütün kesimlerine ithaf edilmiştir.-
“alî”lerden beri, “velî”lerden içeri
o “hasan”, ben “hüsey’n”
o “hüsey’n”, ben “hasan”
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
aynı “turna”larla uçtuk
aynı “kurna”lardan içtik
ve göçtük aynı “kervan”larla
ilhamımız, serçeşmemiz “hacı bektaş”
muhabbetimiz “mevlana”
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz birlikte “mihman” olduk
-dağlara, çağlara
ve çağlayanlara liman
ve doğumundan beri “er”liğin, “eren”liğin
“yâr”lığın, “yaren”liğin
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
hiç ayrı düşmedi düşlerimiz
hep ortak oldu özlemlerimiz
birinin aşını yedim, birinin lokmasını
biri “cem”imdir, biri “can”ım
biz, birlikte yaşadık canım
-kardeşliğin en hasını
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz, birlikte çıktık yola
yol olduk, yoldaş olduk
aynı yolda kardeş;
bağımız bahçemiz birbirine karıştı
gözümüz, gönlümüz birbirine
gelin olduk, güvey olduk
biz birbirimize karındaş olduk
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz, hâyâllerimizi bile birlikte kurduk
birlikte oynadık oyunlarımızı
zulme, birlikte karşı durduk
birlikte, yedi düvele meydan okuduk
“hem”i okuduk, “hem”i de yazdık
biz, hep birbirimiz olduk
biz, hep birlikte ne destanlar yazdık
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz azımızı birlikte çoğalttık
çoğumuzu birlikte paylaştık
birlikte güldük, birlikte ağladık
dert varsa hepimizin
sevinçler cümlemizin
bu, ortak sesidir yüreğimizin
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz, birlikte bir olduk
biz, birlikte diri
biz, birlikte iri olduk
biz, birbirimizin yarısı
bundan öte yok, ötesi berisi
biz, münafıkların
biz, münkirlerin
korkulu rüyasıyız
biz biriz, bir
biz; kardeşliğin piriyiz
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
ey benim canım
ey benim yolum; yoldaşım
biz birlikte söyledik dememizi, şarkımızı
birlikte yaktık türkümüzü;
-“barak”tan, “bozlak”tan
-“kerkük”ten “yemen”den
-ve “rumeli”nden, “çayeli”nden
biz birlikte yazdık öykümüzü;
-“sivas”tan, “maraş”tan
-“tunceli”nden ve “diyar-ı bekir”den
ve yine hep birlikte;
-“şark”tan, “şimal”den
-“cenup”tan, “mağrip”ten
-göçmen gönlümüz “trakya”dan
ve uygarlıklara eşik
ve bütün “can”lara beşik “anadolu”dan
hiç susmadı şarkılarımız, öykülerimiz
hiç susmadı türkülerimiz
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz birlikte “efe”lendik
birlikte teptik “horon”larımızı
ve “halay”larımızı birlikte çektik
birlikte ektik ekinlerimizi, birlikte biçtik
kedilerimiz bile küsmedi birbirine
ölmedi hiçbir zaman sevinçlerimiz
-heyecanlarımız, coşkularımız
-düğünlerimiz, toylarımız
solmadı gülümüz gülüm hiçbir zaman
ama korkuttu zâlimi muhabbetlerimiz
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
biz hiçbir zaman
ayırmadık, ayrılmadık
sen “o”sun, ben “bu”yum demedik
biz hep sevdik birbirimizi
biz hep birbirimizle sevindik
-övündük birbirimizle
bizi kimse birbirimize
-düşüremeyecek, inan
sen bana kefilsin, ben sana
yaramız da merhemimiz de ortak oldu
-ve olacak her zaman
çünkü bu destan
-bitmeyecek hiçbir zaman
biri “kirvem”, biri “musahibim”
o bana, ben ona sahibim
Ankara, 2005
BİR KARDEŞLİK DESTANI (2)
-“BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM” adlı şiirimin sonunda, “BU DESTAN BİTMEYECEK HİÇBİR ZAMAN” demiştim. Öyle de oldu… Bu ikincisi… Dilerim, üçüncüsünü de yazarım.-
dün gece düşümde pir'imi gördüm
hasbıhal eyledim bir zaman
"kimsin, nerden gelir,
nere gidersin evlat" dedi
dedim:
ben de bencileyin bir can
bir evlad-ı avşar’ım
bir yanım pınarbaşı kızılören
bir yanım hanağzı, arfalı
biri anam, biri babam
bir yanım telli, bir yanım çerçili
öte yanım kabaklar, ama “öteki” değil
her yanı hısım, her yanı akrabam
cümlesi musahibim, cümlesi kirvem
dolanı dolanı vardım gâvurdağı’na
kurdinli tepesi’nden islâhiye’ye
her canı kardeş, her canı sarmaş dolaş
biri kirvem, biri musahibim
o bana, ben ona sahibim
ne çomaklar soktular
ne nifaklar, ne fitneler
ne fetvalar verdier
tümü vicdansız, tümü ahlâksız
velâkin, direndi sözlerimiz
direndi özlerimiz
yağmurlar yağdırdı gözlerimiz
döndü kan çanağına
hasret kaldık her daim yârin yanağına
biri kirvem, biri musahibim
o bana ben ona sahibim
hemi ölüye, hemi diriye saydılar
DADAL EMMİ’min evlatlarını
horoz ve koç dövüştürücüsü
müflis mirasyedi
saray düşkünü sultanlar
eşkıya yazdılar adımızı
eğeri kaltak şalvarı şaltak olanlar
ekende de biçende de olmayan
amma yiyende ortak olanlar
memleketi ecnebi tefecilere tutsak edenler
salma saldılar üstümüze
asker yığdılar dağımıza taşımıza
kestiler yollarımızı
vurdular erlerimizi, erenlerimizi
yere serdiler koç yiğitlerimizi
yıktılar direğimizi
sonra savuştular
sultan abdülaziz’in uşakları
kahrolası derviş paşalar
suç ortağı cevdet paşalar
ağır ağır gitti ellerimiz
her dem acarlandı yaralarımız
kimi gün közlendi, kimi gün küllendi
lâl oldu dillerimiz kimi gün
kimi gün, yandı yüreklerimiz
telef oldu ekmeğimiz, emeğimiz
biz bir olduk, iri olduk, diri olduk yine
biri kirvem, biri musahibim
o bana ben ona sahibim
evet, bir evlad-ı avşar’ım
hemi göçer, hemi muhacirim
bir yanım türk, bir yanım kürt
bir yanım arap, bir yanım zenci
bir yanım beyaz, bir yanım kızıl
bir yanım rum, bir yanım ermeni
her yanım muhabbet
bu dostluk ilelebet
dahası var canım
bir yanım çerkes, bir yanım abhaz
bir yanım arnavut, bir yanım boşnak
bir yanım alevi, bir yanım sünni
bir yanım isevi, bir yanım musevi
bir yanım çingene, bir yanım süryani
bir yanım da ezidi canım
amma tanrı korusun yezidi değilim
ben, cümle can içinde bir can
katıksız ve buçuksuz insan
biri kirvem, biri musahibim
o bana, ben ona sahibim
İstanbul, 24 Haziran 2015
ESİN KAYNAKLARIM
Memleketteki (İslâhiye) evimizin bir yanında muhacir, bir yanında yörük, bir başka yanında ise Kürt Alevi ile Türk Alevi komşumuz vardı. Çocukluk arkadaşım (Ali Rıza Erdoğan) Türk
Alevi, kirvem de (Mehmet Şaşmaz) Sünni Kürt’tü.
Sünni Avşar bir ailenin çocuğu olarak, komşularımızın çocuklarıyla aynı sokakta oynardık. Alevi arkadaşım ve Kürt kirvemin çocuklarıyla kardeş gibiydik.
BİR KARDEŞLİK DESTANI/ BİRİ KİRVEM BİRİ MUSAHİBİM şiirim bir yaşanmışlığın ürünüdür. “Musahip”in esin kaynağı Türk Alevi arkadaşım, “kirvem”in esin kaynağı da Sünni Kürt kirvemdi. İkisinin de evlerinde aynı sofralara oturdum. İkisinin de aşını, lokmasını yedim.
Bu güzellik, benim için büyük bir nimetti. Çünkü, ben kendimi bildim bileli, bu güzellik sayesinde hiç kimseyi ÖTEKİ görmedim. Öteki gibi görmek aklımın ucundan bile geçmedi. Dahası, benden farklı olana, olanlara daha bir yakınlık duydum.
*
Süleyman Yağız, Aşk Menem Âşık Menem, (s. 243-253) Sarmal Kitabevi, Ocak 2021