banner460
banner128

HİÇ Mİ UTANMIYORSUNUZ

Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener, Takvim gazetesinin "Bu haberi okumadan markete girmeyin, çıkarken üzülmeyin" başlıklı manşetini sert sözlerle eleştirerek "Hiç mi utanmıyorsunuz? Bu rezaleti gördün mü Sayın Erdoğan? Ceplerine para koyup, medya satın aldırdığın bu vicdansızlar, milletimin acı gerçeğiyle alay ediyor. Damadının kardeşi, elinin altındaki gazeteler üzerinden kuyunu mu kazıyor bilmem ama milletimize yapılan bu hakaretin hesabını sormak, önce sana düşer." ifadelerini kullandı.

Akşener özetle şöyle konuştu.

Milletinden kopmuş, milletin derdini bırakıp, eşin dostun yandaşın derdine düşmüş Sayın Erdoğan, ne milletimize ne de bize kulak asmamakta ısrar ediyor. Bu iş böyle gitmez, Sayın Erdoğan. Seni o makamlara getiren milletimizin sesini duyacaksın. Pazarda, markette, hesabın içinden çıkamayan analarımızı göreceksin. İşsizliğin pençesinde, günü kurtarmanın telaşındaki çaresizlerimizi dinleyeceksin.

Çok zor değil; yönettiğin Türkiye’nin acı gerçeğini, artık anlayacaksın. Yani aslında işini yapacaksın. Ya işini yapacaksın, ya da ilk sandıkta çekip gideceksin. Türkiye çaresiz değil, milletimiz çözümsüz değil. Biz varız. Sen anlamasan da; ben, adliyede yolumu kesip, “Akşam ne yemek yapacağımı bilmiyorum.” diyen annenin ıstırabını anlıyorum. Sen dinlemesen de; ben, Sakarya’da yanıma koşan, işletmeci kardeşimin feryadını duyuyorum. Sen umursamasan da; Ben, Hendek’te, üç çocuğu da işsiz olan emekli babanın, yüreğindeki sızıyı dindirmek için çalışıyorum. Gerçekler ayyuka çıktı. Mızrak artık çuvala sığmıyor. Milletimizin sana ayırdığı sürenin sona geliyoruz. Son bir yılda yüzlerce esnaf ziyareti yaptım. Borcu olmayan tek bir esnafa rastlamadım, işçi çıkarmamış tek bir esnafa rastlamadım. Esnaf kirasını ödeyecek, elektriğini, doğalgazını ödeyecek, vergisini ödeyecek, çalışanının parasını ödeyecek, kredisinin taksitini ödeyecek. Bütün bunları ödeyecek, bir de kendi cebine para kalacak, onunla da ailesine bakacak…

Israrla görmek istemediğiniz gerçek

Senin ısrarla görmek istemediğin, milletimizin yaşadığı gerçek işte bu. Kendini milletin efendisi zanneden Saray danışmanların, işi gücü bırakıp, her gün yeni bir yapay gündem üretmekle uğraşsalar da, milletin gerçek gündemi işte bu. Ayakkabı satanın işi, onda bire düşmüş. Paket servis yapabilen restoranların bile, iş hacmi üçte bire düşmüş. Bu memlekette eczanelerde bile veresiye var artık Sayın Erdoğan. Gölbaşında eczacı bir kardeşim, gece nöbette yaşadığı bir durumu anlattı.

Diyor ki; “Bir vatandaş bebeğine mama almak için geliyor. Birinci kart çekmiyor, ikinci kart çekmiyor, nakit para zaten yok. Geçerken bırakırsınız diyoruz ama onun dönmeyeceğini biliyoruz artık.” Yetmiyormuş gibi, muayene ücretlerini de eczanelerin sırtına yüklemişsin, hem ezcacı, hem vatandaş kan ağlıyor. Nasıl olacak böyle Sayın Erdoğan? Bir ay geçti, iki ay geçti, üç ay geçti. Esnafımız haklı olarak bu ülkeyi yönetenlere soruyor, “Batmadan nasıl yaşayacağız?” diyor. Cevap versene, nasıl yaşayacaklar Sayın Erdoğan? Ben, senin o her fırsatta yardımına koştuğun, derdini dert edinip, ödemesini asla eksik etmediğin, meşhur müteahhitlerinden bahsetmiyorum. Ben, bu memleketin bel kemiği, tam 2 milyon esnaftan bahsediyorum. Batmak üzere olan, 2 milyon işyerinden bahsediyorum. Seçim zamanı oy istediğin, ama zor zamanlarında, utanmadan görmezden geldiğin ailelerden bahsediyorum. Hani kürsüden atıp tutarken, senin için her şeyin üzerinde olduğunu söylediğin o aileler var ya, işte onlardan bahsediyorum.

Salgın yönetiminde kriz

Birçok aşının 3’üncü faz sonuçları açıklandı. Sonuçlar, aşıların, enfeksiyona karşı yüzde 100 olmasa da, yoğun bakım veya ölüme sebep olan vakalara karşı, yüzde 100’e yakın koruma sağladığını gösteriyor. Senin görevin ise o aşıları bulup getirmek, ve bir an önce getirmekti ama sen bunu bile beceremedin. Minik ortağın Cinping Perinçek’e uydun, Uygur Türklerine yapılan zulmü görmezden geldin. Çin’e bu kadar yaranmaya çalıştın, ama daha yeterli sayıda Çin aşısı bile getiremedin. Biontech aşısını, Türk bilim insanları buldu. Türkiye’ye öncelik tanımak için ellerinden geleni yaptılar. Onu da getiremedin. Dostum, dostum diyerek gezdiğin Putin’den Rus aşısı da alamadın.

Başarıya bakar mısınız? Yunanistan kadar bile aşı satın alamayan bir iktidar. İsrail’in aşıladığı kadar vatandaşını bile aşılayamayan bir yönetim anlayışı. Hani dünya lideriydin, ne oldu Sayın Erdoğan? Lafa gelince, fırtınalar estirip, icraata gelince, ıslık çalıyorsun. Hariçten gazel okumaya gelince, en mahir sensin, milletin derdine gelince, araziye uyum sağlıyorsun. Senin için liderlik bu mudur Sayın Erdoğan? Geciktiğin her ay, ülkemiz milyarlarca dolar zarara giriyor.

Daha önceki rektörlük yaptığın üniversiteleri ülkede 100 içine soktun mu?

Kendileri bugünlerde Boğaziçi'ne kafasına göre atadığı rektör üzerinden ortalığı karıştırmakla meşgul. Bu arada atadığı rektör de pek bir iddialı gerçekten. Adam diyor ki, hayretler içinde kaldım gerçekten. "Ben Boğaziçi'ni dünyada ilk 100 üniversite içine sokacağım." Sayın Erdoğan'a sorarsanız bu arkadaş gerçek bir liyakat abidesi. Çünkü kendisi daha önce iki üniversitede rektörlük yapmış.

Peki onları Türkiye'de ilk 100 içine sokabilmiş mi? Hayır. Sayın Erdoğan bilmediği her konuda gösterdiği o müthiş uzmanlıkla diyor ki, yıllarca Boğaziçi Üniversitesi'ni Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden biri yapan kadro, bunun için de ciddi AK Parti'ye oy veren, ona inanan, onun arkasında duran akademisyenler de var. Boğaziçililerin oluşturduğu bu kadro bu işi bilmiyor. Kendi üniversitesini Türkiye'de ilk 100 içine bile sokamamış Melih Bulu, bu işin uzmanı. Bu akıl dolu değerlendirme tanıdık geliyor mu size? Çünkü biz bu filmi daha önce de izlemiştik. Hatırlarsanız damat bakanı atadığında da kendisinden bu arkadaşımızın ne kadar büyük bir ekonomist olduğunu dinlemiştik. Hani açıktan ekonomi dersi almıştı ya damat bey, onun hakkında da böyle konuşmuştu. Instagram fenomeni damat bakan gitti, şimdi ise damat aromalı rektör geldi. Kader utansın.

Buğra hakkındaki açıklamalar

Hem Boğaziçi Üniversitesi’nin, hem de Türkiye’nin en değerli bilim insanlarından biri olan, Profesör Ayşe Buğra Hoca için ne dedi; “Türkiye’de, Soros’un adeta ofis temsilcisi olan birinin karısı.” Sayın Erdoğan; Senin bilimle, araştırmayla pek alakan yoktur ama, ben yine de anlatayım. Ayşe Buğra, her şeyden önce, çok kıymetli eserleri, dünyaca bilinen önemli çalışmaları olan, çok değerli bir akademisyenimizdir.

Birçok başka alanın yanı sıra, Türkiye’de iş dünyası ile devlet arasındaki ilişkileri incelediği çalışmalarıyla da, literatüre önemli katkılar yapmış önemli bir bilim insanımızdır ama aynı zamanda Ayşe Buğra, rahmetli Tarık Buğra’nın da kızıdır. O Tarık Buğra ki, senin fesline, burma bıyıklına benzemez. O Tarık Buğra ki, TRT’nin TRT olduğu zamanlarda, bu millete ecdadını hakkıyla anlatan, milli mücadele ruhunu hakkıyla aktaran dizilerin uyarlandığı, muhteşem romanların yazarıdır. Sen artık kabak tadı veren cehaletinle, bunları bilmeyebilirsin.

Ama Sayın Erdoğan; her şeyin ötesinde, bir kadından, bir bilim insanından söz ediyorsun. Terbiyeli olacaksın. Efendi olacaksın. Bu sözler, devletin başına yakışmaz. Cuma namazı çıkışında abuk sabuk konuşup, abdesti gıybetle bozmak, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na yakışmaz. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Boğaziçi üniversitesinin 36 yıllık şerefli bir hocasını, milletimizi gururlandıracak bilimsel çalışmalar yapmış bir kadını, hedef tahtasına koyamaz. Sen eskiden siyasetin raconunu bilirdin. Çünkü sen hapise düşmüştün. Ailene yanlış yapılması ile ilgili korkmuştun. Hapisteki birinin ailesine laf edilmeyeceğini de bilirdin. Saray’a girdiğinden beri ne racon kaldı, ne nezaket kaldı, ne de izan kaldı. Yazıklar olsun sana.

Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’ın iş dünyasıyla kurduğu, bu çarpık ilişkiyi, daha iyi anlamak isteyen gençlerimizi, Ayşe Hoca’nın eserlerini okumaya davet ediyorum. Özellikle, Türkçesi 1995’te yayınlanan, “Devlet ve İş adamları” kitabını şiddetle tavsiye ederim. Sayın Erdoğan’ın o beş müteahhidi neden kolladığını, çevreyi katletmelerine, neden izin verdiğini, vergi cezalarının, nasıl hemen affedildiğini çok daha iyi anlayacaksınız. Çünkü onlar sövecek, bizler okuyacağız. Çünkü onlar bağıracak, bizler anlayacağız. Ve biz asla onlar gibi olmayacağız. Sayın Erdoğan; Buradan, seni ve ortaklarını bir kez daha uyarıyorum. Ellerinizi kadınlardan ve gençlerimizden çekin! Suçsuz insanları, hedef göstererek siyaset yapmaktan vazgeçin!

Barışı riske atıyorsunuz

Biri çıkıp sizin bu hedef gösterdiklerinize bir şey yapsa mutlu mu olacaksınız? Anadolu'nun bir köyünden Türkiye derecesi yaparak üniversiteye girmiş olan bu evlatlarımıza biri "Zaten bunlar terörist" diyerek bir şey yapsa bunun hesabını kim verecek Sayın Erdoğan? Bu tavırla toplumsal barışı riske atıyorsunuz. Bu yol yol değil. 80 öncesinin talebesi olmuş pek çok insan bu çatının altında bu salonu şereflendirmiş durumda. Kendisi 80 öncesi top oynadığı için o dönemleri bilmez. Burada bunları bilen arkadaşlarımız adına uyarıyorum, bu yol yol değil. Kaosu çıkaran, parçası olan yönetemez sayın Erdoğan.

İdarecilik dersi

Gençlere, "Başları ezilmeli" diyen küçük ortağını da şiddetle Başbuğ Alparslan Türkeş'i örnek almaya davet ediyorum. Rahmetli Başbuğumuza Deniz Gezmiş'in de aralarında olduğu üç gencin idam oylamasına neden girmediği sorulur. Başbuğ, "Gençlerdi, şans tanımak lazımdı. İleride eylemden vazgeçebilirlerdi." der. İşte size gerçek bir idarecilik dersi. Şeyh Edebali'nin sözleri de benden küçük ortağa nasihat olsun. "Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın"

Gençler, prim vermeyin

Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrenci ve akademisyen kadrosuyla birlikte verdiği bu mücadele, haklı bir mücadeledir. Ancak, bir konuda özellikle de gençleri uyarmak istiyorum. Bu mücadeleyi üniversiteden çıkarıp, siyasi kutuplaşmanın bir cephesi haline getirmek isteyenlere prim vermeyin. Barışçıl protestolarla başlayan bu mücadeleyi, gençlerle emniyet güçlerini, karşı karşıya getirecek, bir sokak çatışmasına dönüştürmek isteyenlere izin vermeyin.

Hepimiz bir değişim istiyoruz. Hepimiz daha özgür, daha zengin, daha adaletli bir ülkede yaşamak istiyoruz ve mevcut iktidarın, özgürlüğümüzü elimizden almasına karşı çıkıyoruz. Türkiye’nin zenginliğini birkaç yandaşa dağıtıp, bizi fakirliğe sürüklediği için karşı çıkıyoruz. Kendi çocukları lüks içinde yaşarken, YKS sınav ücretlerine yüzde 40 zam yaptıkları için karşı çıkıyoruz. Bu ülkenin yetiştirdiği onca insan kaynağı varken, Damadını bakan yapmasına, sırf parti üyesi diye, başarısız bir adamı rektör atamasına karşı çıkıyoruz. İçinizdeki bu haklı itiraz, öfkeye dönüşüp sokaklara taşmasın. Onlar istese de, istemese de; Türkiye değişecek, Türkiye güzelleşecek, Türkiye zenginleşecek, Türkiye iyileşecek. Buna engel olmaya güçleri yetmeyecek. Çünkü göklerden gelen bir karar var, ve bu kararı iktidar ve ortaklarına, sandıkta bizzat milletimiz tebliğ edecek.

O gün geldiğinde, kazanan sizin tertemiz niyetleriniz, tertemiz umutlarınız olacak. Bu yüzden, yüzünüzde kaybetmenin öfkesi yerine, kazanacak olmanın tebessümü olsun. Bu yüzden, kalplerinizde kaybetmenin sıkıntısı yerine, kazanacak olmanın umudu olsun. Bu yüzden, hayallerinizde bugünün kaybeden Türkiye’si değil, yarının kazanan Türkiye’si olsun.

Bu rezaleti gördün mü Erdoğan?

Saray medyasını okuyun. Mesela patronu, o doymaz beş müteahhitten biri, yöneticisi de, eski Damat Bakan’ın kardeşi olan medya grubunun bir gazetesinde, geçen gün, birinci sayfada bir kılavuz yayınlandı. Market alışverişi kılavuzu. “Bu haberi okumadan markete girmeyin” diyor. “Bu haberi okumadan girerseniz, çıkarken üzülürsünüz” diyor. Ve derdi bini aşmış vatandaşıma neler öneriyor neler! “Alışverişe tek başınıza ve tok karnına çıkın, yanınızda çocuklarınız olmasın.” diyor. “Marketteki cazip kokulara aldanmayın.” diyor. “Büyük market arabası kullanmayın, doldurmaya teşvik eder.” diyor. “Ürünlere dokunmayın, sahiplik duygusu verir, maazallah alırsınız.” diyor. “İkramları geri çevirin, dilinize değerse tuzağa düşersiniz.” diyor. Bunu kime söylüyor? Markete gitmeye bile dermanı kalmamış, mahalle bakkalının veresiye defteriyle yaşayan, milletime söylüyor.

İşe bakar mısınız? Hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi sıkılmıyorsunuz? Bu rezaleti gördün mü Sayın Erdoğan? Ceplerine para koyup, medya satın aldırdığın bu vicdansızlar, milletimin acı gerçeğiyle alay ediyor. Mahsuni Şerif’in dediği yerdeyiz; “Mevlam gör diyerek iki göz vermiş, Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı? Dura dura bir sel oldum erenler, Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı?” Bu rezalet, önce seni vurur Sayın Erdoğan! Türkiye’yi yönetenlerin görevi, her şeyden önce vatandaşına, markete girdiğinde tüm ihtiyaçlarını alabileceği imkanları sağlamaktır. Damadının kardeşi, elinin altındaki gazeteler üzerinden kuyunu mu kazıyor bilmem ama milletimize yapılan bu hakaretin hesabını sormak, önce sana düşer. Manşetlerle savaştık diyordun. Al sana savaşılacak manşet. Önüne gelene terörist demeyi biliyorsun. İlla terörist arıyorsan, önce ay sonunu getiremeyen milletimizin sorunlarıyla alay eden, bu haysiyetsizliğe bakacaksın Sayın Erdoğan!

Pulitzerlik habercilik

Pulitzerlik bir başka habercilik başarısına da, Pazar günü ibretle şahit olduk. Devletin haber ajansı, taaa Japonya’dan “esnaf” haberi yaptı. Yanlış duymadınız. Hani şu terörist başının mesajını, dünyaya duyuran Anadolu Ajansı var ya, İşte o, Japonya’dan haber yapmış, diyor ki; “Japon esnaf zor durumda.” Güler misin, ağlar mısın? Burnunun dibini göremeyen, muhteşem habercilik, işyerlerinin sınırlı saatlerde çalıştığı Japonya’da, esnafın sesi olmuş. Kuruluşunda “Anadolu’nun sesini dünyaya duyurmak” diye bir hedef var. Ama Anadolu’yu duymadığı gibi, dünyanın bir ucundan bize esnaf derdi anlatıyor. Japonya, pandeminin başından beri, vatandaşına ne kadar destek verdi biliyor musunuz? 1 trilyon 260 milyar dolar. Türkiye’nin toplam bütçesinden fazla. Anadolu kan ağlıyor, bunların gözü, dünyanın öbür ucunda. Yakında Sayın Erdoğan kürsüye çıkıp, çilekeş Japon esnafı için, yardım kampanyası başlatıp, IBAN isterse şaşırmayın. Buradan iktidara seslenmek istiyorum; Gerçeği görmek doğru teşhisin, doğru teşhis de doğru tedavinin ilk adımıdır. Milletin gerçeklerinden kaçmayı artık bırakın. Tokyo’yu bırakın, İstanbul’a bakın, İzmir’e bakın. Samsun’a bakın, Diyarbakır’a bakın, Antalya’ya bakın. Tokyolu Şef Yukimori’nin derdiyle dertleneceğinize, Ankaralı işletmeci Zeynep Hanım’ın derdiyle dertlenin.

Sadaka gibi destekleri açıklamayın!

Esnafımızın sabrı artık tükendi. Buradan iktidara seslenmek istiyorum: Bu sadaka gibi destekleri artık açıklamayın, çünkü derde çare olmadığı gibi, böylesine bir umursamazlık, esnafın sinirlerini iyice hoplatıyor. Allah aşkına, ciro kaybının yüzde 3’ü kadar destek vermek ne demek? Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?

Açıkladığınız destek, Avrasya Tüneli’nden bir günlük geçiş parası bile etmiyor. Sizin bu esnafla ne derdiniz var? E şimdi esnaflarımız haklı olarak soruyor:

“AK Parti İl Kongreleri tıklım tıklım, ses sistemi de harika. AVM’ler de zaten açık. O zaman neden restoranları kafeleri açmıyorsunuz? Restoranda, kafelerde üç-beş masaya müşteri alınca mı korona artıyor?” Bu ciddiyetsiz anlayışı artık bırakın. Ya mağdur esnafın derdini çözecek doğru düzgün destek paketleri açıklayın, Ya da azaltılmış sayıda masayla, HES kodu kontrolü olacak şekilde lokanta ve kafeleri artık açın.

Hep söylüyorum, Türkiye’nin çözülemeyecek derdi yok. Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Kimse merak etmesin. Biz varız. Çözümlerimizle, projelerimizle biz hazırız. Bizim, Türkiye için, büyük hayallerimiz var. Bizim, milletimiz için, zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye vizyonumuz var ama böyle bir vizyonu, bu ucube sistemle hayata geçiremeyiz. Böyle bir vizyon için, şeffaf bir yönetim, liyakatli yöneticiler ve adil bir düzen gerekir. Yani İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem gerekir.

Anahtar Kelimeler:
Meral Akşener
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.