Amerika-Wasington DC’den yazdığım bu ilk yazıyla hepinize merhaba.

Hani yıllardır öyle veya böyle dilimize pelesenk olan “Avrupa bizi kıskanıyor” sözünün tam tersini Amerika'da yaşıyorum dersem yeridir.

Tam yedi aydır Amerika'dayım ve inanılmaz içlenerek kıskandım buradaki hayat standardını, yasam kalitesini ve daha bir çok şeyi.

Wasington DC de yaşıyorum ve kısa bir süre önce dil eğitimi için ve ayrıca mesleki tercih başvurusu ile, devlet üniversitelerinden biri olan Nova College’ye (üniversitesi) öğrenci kaydımı yaptırdım.

(Merak edenleriniz olursa Amerika'da okumak ve kayıt yaptırmakla ilgili ayrıca bir yazı yazabilirim , yorumlara mesajlarınızı bırakmanız yeterli) Bu vesile ile bana sorulan bir çok sorudan bir kaçına buradan cevap vermiş olayım.

*

Öncelikle sunu belirtmeliyim, ABD’ye yasal yollarla gelen herkes burada yasayan vatandaşlarla aynı haklara sahip oluyor. Devlet size yasal olan her hakkı tanıyor ve size “Burada yasayacak ve çalışacaksan yalan beyanda bulunmayacaksın, vergi kaçırmayacaksın, kanunları ihlal etmeyeceksin, bu ülkede her türlü hak ve özgürlüğe sahip olarak yaşayabilirsin. Senden tek isteğim benim kanun ve kurallarıma uyman’’ diyor. Buranın kanun ve kurallarına uymayanı da kendi ülkesine geri gönderiyor.

Şayet Amerika'ya kaçak yollarla geldiyseniz çok zor süreçler yaşıyorsunuz, aylarca göçmen kamplarında yasamak zorunda kalıyorsunuz. Kamptan çıkınca yasal hiçbir kaydınız, kimlik numaranız, sosyal güvenlik numaranız olmadığı için çalışamıyor, hatta ev bile tutamıyorsunuz, ancak bir tanıdık veya akrabanız varsa bir nebze daha şanslı olursunuz. Goçmenlik işlemleri ve oturum izinleri yıllarca sürebiliyor.

*

Bu ülkede ilk şaşırdığım şey;bir markete veya alış veriş için bir mağazaya, benzin istasyonuna girdiğinizde, sabahsa gülümseyerek “Günaydın, bugün nasılsınız?”

Veya “İyi günler hoş geldiniz bugün nasılsınız?” cümlesini her yerde duymam oldu.

Yolda, parkta ya da herhangi bir yerde yürüdüğünüzde tanımadığınız biriyle göz göze geldiğiniz an “Merhaba demek ve selam vermek” nezaket davranışı olarak alışkanlık haline gelmiş. Cevap veya karşılık vermezseniz sizi nezaketsiz ve kaba biri olarak görüyorlar.

Bu ülkede çocuklar ve kadınlar birinci sınıf ayrıcalıklı vatandaş. Hayvan hakları konusunda çok ağır yaptırımlar ve cezai işlemler söz konusu. Evinizin bahçesinde, yol kenarında, parklarda, sincaplar, geyikler, karacalara her gün denk gelebilirsiniz.

*

Amerika'da ilk okuldan liseye kadarki süreçte devlet okullarda; yemek, kitap, dizüstü bilgisayarı ve okul servisini öğrencilere ücretsiz veriyor.

Şayet çocuk başka bir ülkeden gelmiş ve İngilizce bilmiyorsa okula bir ay önce başlayıp sonrasında da ücretsiz ekstra dil eğitimi vermeye devam ediyorlar.

Devlet okullarındaki eğitim ve okul sistemleri Türkiye'deki bir çok özel okuldan çok daha üst seviyede.

Mesela her çocuk ilk okul dan başlayıp liseyi bitirene kadar zorunlu trafik dersleri görüyor. Trafikte önce nezaketi saygıyı ve kuralları ögreniyor, 16 yaşından itibaren ehliyet alabiliyor ve 17 yaşında araba alıp kullanabiliyor. Lise öğrencilerinin neredeyse yarısından çoğu kendi arabasıyla okula gidip geliyor. Çünkü burada 5 ila 15 bin dolar arasında (Türkiye'deki 15 bin lira gibi düşünün) gayet düzgün arabalar alabilme imkânına sahipsiniz.

Çocuklar okullarda mutlaka bir spor ve sanat dalıyla ilgilenmek zorunda seçmeli ders olarak zorunlu kılınmış.

*

Yazının baslığında dedim ya coğrafya gerçekten kadermiş, bu ülkede sokak temizleme aracı veya çalışanı yok çünkü insanlar sokağa veya yola çöp atmıyor.

Burada her evin ortalama bir ya da iki donum bahçesi var, ağaca zarar vermek bir tek kurumuş dalını bile izinsiz kesmenin para cezası var.

Doğayı ve hayvanları korumak vatandaşlık görevi haline gelmiş.

Son yıllarda Türkiye'deki orman yangınları, Kadın cinayetleri, sokak hayvanlarına yapılan işkenceler, doğa tahribatları gözümün önüne geldikçe Amerika'da yasayan insanların kaderleri bu coğrafyanın pozitif enerjisiyle daha yüksek standartlara çıkmış durumda diye düşünmeden edemiyorum.

Türkiye'de ki son bir kaç yılımı düşünüyorum da, sabahları yorgun isteksiz, gün içindeki çalışma temposu ve yoğun stres günlük rutinimiz haline gelmişti.

Bazı şeyler yolunda gidince “acaba mi! “ diye sorgulamadan geçemiyorduk.

Aslında o kadar cok alıştırıldık ki her şeyin aksiliklerle veya sorunlu şekilde yürütülmesine, hayatımızda normal bir şey olduğunda anormal tepkiler vermeye ve sorgulamaya başlamıştık.

Aynı dünyada, ayni gökyüzü altında,  farklı topraklarda farklı yaşamlar yaşıyoruz. Arada bir kaç önemli fark haricinden herkes aynı hayatı yaşamak, ayni saygıyı görmek, ayni eşit haklara sahip olmak istiyor.

Burada herkes aynı eşit haklara sahip, birini sevmek zorunda olmasa bile karşındakine, doğaya ve yaşayan her canlıya saygı gösteriyor. Herkes farklı statülerde ve farklı işlerde çalışıyor ama aksam herkes aynı barda eğlenip aynı restoranda yemek yiyor, aynı sinemada film izliyor.

İşte bu ülkede içten içe kıskandığım şeyler; demokrasi, adalet, eşit vatandaşlık hakları ve yasama, insana, emeğe saygı oldu.

Coğrafya kaderse şayet, nasıl bir kaderin içine hapsedildiğimi buraya gelince fark ettim.

*

Not olarak belirtmekte fayda görüyorum Amerika bu yıl 120 bin göçmen başvurusu kabul edecek. Hiç bir ücret ödemeden resmi web sitesinden GREEN CART başvurusu yaparak 10 yıl Amerika'da oturma ve çalışma hakkı kazanma şansını kazanabilirsiniz, başvurmak isteyenlere tavsiyem (Özellikle ingilizce bilmeyenler) bir turizm acentesinden destek alsınlar. En ufak kelime hatası elenmenize sebep olur. Başvurular 5 Ekim’de başladı 8 Kasım son gün, bol şanslar.

Bir daha ki yazıda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın

Özgün Deniz