Nasıl kudurgandır lodosu buranın..

Nasıl buyurgan..

Delirirsiniz..delirirsiniz!.

Kalepark. Dün. Akşam üzeri.

Önümde açık mavi gökyüzü, aşkın deniz, ardımca iç kale.

Ve denizin ağzı Bandırma’ya değin açık. İştahından köpürüp dalgalanmış kocaman dudaklarıyla gökyüzünü dibine kadar somurmuş da doymuş.

Gülüşünden kelli..Keyfinden belli.

Dersin ki: bolca ateşböceği yiyen kurbağaların karınlarının yanıp sönmesi kadar güzel görünüyor, göğü yutan Marmara’nın silme maviye kesmiş bedeni.

Heeey! ne duruyorsun be, at kendini denize.

Nasıl olsa karnı tok onun..

Nasıl olsa akşamın bu eşsiz saatlerinde uyumaya henüz niyeti yok..

Korkma..geniş geniş seviş.

Güneşin solduğunu,günün vaktinin dolduğunu ve denizin akıl almaz oburluğunu en iyi burdan izleyebilirsin, unutma..

Günsönümünde, akşamüzeri, milyonlarca yıldır güneş içip şavkımış Kalepark’a uğra mutlaka..

Sakın unutma..

U-nut-ma !

Ne çok çocuk sevincimi taşıyor burası bilir misiniz insan kardeşlerim?

Ne çok ergen heyecanımı, gözyaşımı, sancımı!.

Hele:

Nasıl kudurgandır lodosu buranın..

Nasıl buyurgan.

Delirirsiniz..delirirsiniz!.

Denize bakan uçurumun tozunu kaldırır vurur suratınıza.

Gıkınız çıkmaz..da..Sevinirsiniz..

Kulak verseniz acaba duyar mısınız:

dalgaların koca kesme taşların iliklerine kadar ulaştırdığı sesini.

Görür müsünüz, su yeşili yosunların kalenin kalın taş bedeninde tül gibi salınan suretini.. Nasıl seyyali,efsuni oynaşırlar edep haya bilmeden, farkeder misiniz acaba?

Ne çok akşam güneşi, güz yaprağı,çam kozalağı, martı feryadı var belleğinde..

Ne çok savaş, barış, alkış, kargış, dua, adak..

Ne çok çaylaklık, ustalık, sayrılık, gizem, pusu, aylaklık gezindi yollarında heey, ne çok.

Nasıl ölümsüz aşklara açmıştır kapılarını, nasıl ağılı ayrılışlara, gizli saklı buluşmalara kimbilir?

Ne bol halâsı olmuştur, ne gani tutsaklığı, ne okkalı çatışmaları acep?

Dün akaşam üzeri Kalepark’taydım günbatımında. Önceyi ve şimdiyi düşünerek daldım gittim rüzgârında ve çiğnene çiğnene yorulmuş yollarında.

O güzelim ağaçlarından taraf,o abanoza dönmüş göz göz kale taşlarına doğru,bencileyin hafızasında yer etmiş binlerce insanın yaşanmışlıklarından yana yürüdüm.

Denizi gözledim,taşları dinledim,güneşi selamladım ve ardısıra vakitlice uğurladım. Şimdiye kadar ne bol kavim geçti içinden değil mi?

Ne gizli saklı fısıltılar aktı kemerlerinden..

Ne büyük pazarlıklar yapıldı kuytularında utanmasız, kimbilir?

Binlerce izin içinde kendiminkileri aradım dün akşam. Kendimin içindekileri denizin üzerine üzerine yazdım. Balık bilmezse elbet halik bilecektir diye diye.

Hayran dolaştım ,rahvan yürüdüm, özlemişim..özlemişim burayı. Üzerime zaman yığılıyor artık yaşlanmaktayım. Halbuki Kale’ye binlerce yıldır zaman yağıyor da, hiç şikâyetsiz onun sağanağında arınıyor sanki..

Her şey çok burada, gelin..arayın, arının ama almayın. Katlayıp koyun yerine. Gelen yerinde bulsun.

Yine eskisi gibi çağıldadı içim.Tekrar kutlu mekânın görkemli zamanlarında yürüdüm de mutlandım. Ve kafeteryasında kahvemi yudumlarken şöyle diledim:

Ey binlerce yılın sayısız hal-i hayatını canında gezdiren kayra yurt, beni bir kez daha sevindirdin, dilerim üzerine ayak basan hiç kimseyi yerindirme, yerindirme emi..