Babam işyerini kapatır, birlikte eve doğru yola koyulurduk...

60 yıl olmasa da kesin 50 yıl önce...

İşaret parmağını uzatır, tutmamı isterdi... Bir lokmaydım daha... boyum anca yeterdi bir parmağa uzanmaya...

Dev tüyü, yerlere kadar uzanan kaşmir bir paltosu vardı babamın....

Ve aynı renk, fötr şapkası...

Boşta kalan eliyle şapkasını tutar, karşıdan gelen her tanıdığı için başından çıkarır, sağ tarafına doğru açarak selam verirdi....

Giyim kuşamda özen bir yana, saygıdaki katıksız kalite böyleydi...

* * *

Yazlık sinemalar vardı.... Tahta sandalyeli...

Yer bulamazdınız biletinizi önceden almazsanız...

Annem, biz 2 kardeşi, bayram çocuğu gibi giydirirdi... Sinema, kovboy filmi bile oynasa bir “sanat evi”ydi bizimkiler için...

Buzdolapsız o yılların içinde buzlar yüzen çinko leğenleri kadar hiçbir şey soğutamaz “markası” bile olmayan gazozları...

Yaz akşamlarının sinemaları, çocukluğumun ayrıcalığıydı....

Çünkü kış akşamları çocukları sinemaya almazlardı...

Ders çalışsınlar diye...

O zamanlar, çocuklar, yarının büyükleri, ülkenin geleceğiydi...

* * *

Bu ülkeye dair, içimizde büyüyen en son marş, “50. Yıl Marşı”ydı...

“On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan...” diyen “10. Yıl Marşı”nın üstüne çok daha “bize ait” gelmişti...

Bilmediğimiz yılların marşının üstüne bildiğimiz yılların marşını eklemek, ne hoş ayrıcalıktı...

O zamanlar marşlar, bu ülkenin onuru, bayrağı şanıydı...

* * *

“Çoban Sülü”ydü ülkemizin 7 kere gidip 8 kere gelen yöneticisi...

Bir koruma görmezdik yanında...

Halkın arasında, tarlada bile elinde fötr şapkasıyla dolaşır, şapkasını kapan köylünün peşinden kovalardı...

Doğaldı...

Muhalif parti liderleri, hasmı değil, arkadaşıydı...

Sık sık yeni yayına başlamış siyah beyaz televizyon ekranlarında bir araya gelir, ülkenin sorunlarına el birliğiyle el atarlardı...

Kırmadan birbirlerini...

Ve dinleyerek...

Hiçbirinin sarayı, köşkü yoktu...

Biz nasıl bir evde nasıl bir hayat yaşıyorsak, onlar da öyle yaşıyordu....

O zamanlar zenginlik ve güç, “tevüzu” ile eşanlamlaydı...

* * *

Biz son 18 yılda, bu ülkeyi, bu ülke insanını, bu ülkenin anlayışını, bu ülkenin kültürünü, bu ülkenin sanatını, bu ülkenin eğitimini, bu ülkenin adaletini, bu ülkenin CUM-HU-Rİ-YET’ini tam 100 yıl geri götürdük...

Bugün herşey eskiye dönse....

Bugün ülke: Adil, özgür, müreffeh ve hakça bir düzene dönse bile....

Bizim bundan 50 yıl önceye dönmemiz 100 yıl sürer... 100 yıl...

Hiçbir ulus yok ki, Dünyanın en büyük lideri, en büyük kurtarıcısı, en büyük kumandanı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ile tanışsın...

O bize, her şeyi verdi, bizim emanetine yaptığımıza bak....

UTANIYORUM!...