Güneşli ama sıcaktan bunaltmayan bir cumartesiden merhaba sevgili “Dünlük”… Bu haftaki gündem çok sinir bozucuydu. O yüzden sana bahsedip sinirlerimi tekrar bozmayayım. Onun yerine cuma günü başımdan geçen bir olayı anlatayım. Gerçi o da gündemdeki bazı olaylara bağlandı sonunda ama olsun… Derin nefesler alıp anlatayım.

*

Bakırköy Meydanı’nda arkadaşımla buluşacaktım. Ağaç altı bir yerde konuşlandım. Önümde de sütun şeklinde bir duvar. Yerde yuvarlanıp duran içi az dolu bir su şişesine genç bir kız takıldı. Neredeyse düşecekti, son anda dengesini sağladı. Tam o şişe için yakınlarda gözlerimle çöp kutusu arıyordum ki, bir adam geldi, onu duvarın kenarına koydu dik bir şekilde. İçinde az da olsa su olduğu için duruyordu devrilmeden. En azından tehlike oluşturmayacak şekilde duruyordu yani.

Sonra bir kadın geldi elinde dolu bir pazar arabasıyla. Önce küçük bir tabure çıkardı, sonra şeffaf bir kutu. Üstünde hayvanlar için bağış kutusu yazıyordu. Sonra onu hiç rahatsız etmeyen, arka tarafındaki o şişeyi insanların yürüdüğü yola doğru fırlattı.

Ne yazık ki duramadım ve “Neden onu şimdi oraya attınız ki, birisi az önce takılmıştı zaten. Dursaydı orada” dedim. “Çöpçüler oradan alsın diye attım. Hem sen bana laf söyleyemezsin, ben dünyayı dolaşmış gazeteciyim” diye söylenmeye başladı. “Nasıl gazetecisiniz, nerede çalıştınız?” diye sordum. Söylediği gazete ismini, o gazeteye hakaret olacağını düşündüğüm için yazmıyorum. Sonra “Ben de gazeteciyim” deyince yalanının çıktığını anladığından saldırganlaştı. Bana hakaret etmeye başladı. “Mahalle karısı” lafını duydum. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Şişeyi alıp duvarın dibine koyan adam gelip kadına açıklama yapmaya çalıştı, benim söylediklerimin teyidi gibi. Ancak kadın hala bana küfürler edip duruyordu.

“Bir de iyilik yaptığını sanıyorsun?” dedim içimden uzaklaşırken. Elim ayağım titremeye başladı. O halimi gören bir vatandaş geldi, “Boş ver, terbiyesiz o. Büyük ihtimalle hayvanlar için toplamıyor zaten o bağışı” dedi. “Ülkenin yöneticisi vatandaşlarına küfrederse, bunlar da böyle yapar işte” dedi, benden ayrılıp yoluna giderken…

Zaten gündemdeki o olayın sinirini çıkaramamışken üstüne yaşadığım bu garip olay yüzünden günüm kötü başladı. Tekrar o taraftan geçerken yanında getirdiği müzik aletinden hoparlörle bangır bangır müzik çalıyordu.

Sinirden hiç aklıma gelmedi. Öyle aklına esen bağış kutusu getirip bağış toplayabilir mi, valilik izni gerekmiyor mu diye çok sonra düşündüm. Sonra “Allah’a havale ediyorum” dedim. Yıllar önce bir adam bana hakaret edip üstüme yürümüştü, kendime de şaşırarak sakince kalmış ve sadece “Seni Allah’a havale ediyorum” demiştim. On dakika sonra aynı yoldan geçerken adamı birileri evire çevire dövüyordu. Kim bilir onlara neler demiş sinirlendirmişti ve herkes benim kadar sakin kalamıyordu tabii.

*

Ben tam bu yazıyı yazıyorken bir bildirim düştü telefonuma… Ülkenin AKP’li Cumhurbaşkanı, geçen hafta kullandığı ve buraya yazmaya utandığım kelimeyi şöyle savunmuş: “Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Milletimiz gezicileri nasıl tanımlıyorsa, biz de aynı sıfatları kullanıyoruz.” Milletini, sadece kendine oy veren, kendine biat eden AKP’liler olarak gören birinin, makamına bile yakışmayan sözlerini de Allah’a havale ediyorum.