Bu kez okuduğum kitap çeyizimden: John Steinbeck’in “Acı Hayat” kitabı. 1994 yılında hediye gelmişti. Orijinal adı The Winter of Our Discontent. “Kaygılarımızın Kışı” diye çıkmış Sel yayınevinden. 1960’ta geçiyor kitap. Her şeye şaka gibi yaklaşan ölümüne dürüst Ethan Allen Hawley’in etrafında dönüyor olaylar. Balina avcısı ataları gibi zengin olamamış Ethan. Onlardan bir yıkıntı ev, bir de tılsım kalmış.
*
Savaştan döndükten sonra işlettiği bakkalı iflas edince, İtalyan Marullo’nun patronluğunda, tezgahtar oluyor aynı yere. Ama karısı ve çocukları dahil herkes ona zengin olması gerektiğini öğütlüyor. Bunun için yollar gösteriyor. Erkek avcısı Margie Young-Hunt karısına baktığı fallarla yapıyor örneğin bunu. Ama Ethan hep doğrudan yana. Terazisinin dengesi bozulduğunda neler yapabileceğini o da merak ediyor. Onu asıl yıkan, aile içinden gelen darbe oluyor.
*
Kitabı okurken çevirinin ne kadar önemli olduğunu fark ettim bir kez daha. Çünkü bazı cümleler havada uçuşuyor, hiçbir anlam ifade etmiyordu bana. Bendeki çeviride şöyle bir cümle vardı mesela: “Atalarının içinde yaşadığı, ön kapısının üstünde yelpaze şeklinde aydınlık bir penceresi bulunan, çatısındaki pervazı Hazreti Adem figürleriyle süslü, beyaz eve baktı.”
*
Sel’in tanıtım için pdf olarak yüklediği ilk beş sayfada ise aynı cümle şöyleydi: “Arkasını dönüp eski, güzel evine baktı, babasının ve büyük dedesinin evine; yalıbaskı tipi beyaz ahşap kaplamalar, giriş kapısının üstünde yarımay şeklinde bir pencere, Adam* süslemeleri, ve çatıda bir teras.” Burada Adam’da dipnot şeklinde, çevirenin notu var, şöyle: “Robert Adam (1728-1792), İskoç iç mimar ve mobilya tasarımcısı.”
*
Daha önce Jack London uzmanı çevirmen Levent Cinemre’nin, “Her yazar yarattığı dünyanın tanrısı, çevirmense onun peygamberidir, görevi yazarla tartışmaya girmek değil, onun kurguladığı dünyayı en iyi biçimde aktarmaktır” sözünün önemini şimdi daha iyi anlıyorum. Kötü çevirmen, tanrıyı anlaşılmaz kılabiliyor!