Sosyal medyada adına çok rastladığım "Kreutzer Sonat"ı bitirdim. L.N. Tolstoy'un hayatının son demlerinde ortaya koyduğu yeni ahlak anlayışını gözler önüne serdiği kitabından benim anladığım kadın erkek ilişkilerinde ne yüzyıllar ne de kültürler fark yaratıyor... Ve kıskançlık ne yazık ki binyıl daha geçse üzerinden sonlandırılmayacak bir cinnet hali...

*

Kırda ata, evde kadına güvenme

Bir tren kompartımanındaki farklı kişilikler üzerinden kadın-erkek ilişkilerine bakış açısını anlatan Tolstoy'un kadınlarla ilgili ilk saptaması ilginç: "Çoğu kadının sahip olduğu bir alışkanlıkla, yani konuştuğu kişinin söylediği sözlere değil de o insanın ne söyleyeceği üzerine kendi kafasında yanıt veren bir alışkanlıkla"...
Ya şu veciz sözlere ne demeli? "Kırda ata, evde kadına güvenmeyeceksin", "Kadının dizginini en baştan kısa tutacaksın, yoksa hapı yutarsın."
Tren kompartımanında kadın-erkek ilişkilerine ilişkin sözleriyle herkesi hayrete düşüren Pozdnışev'i tanıdıkça öğreniyoruz ki, kıskançlık yüzünden karısını öldürmüş. Ancak neredeyse günümüzdekine yakın bir kararla, haklı görülerek hapiste az yatıp çıkmış.

*

Kadınlar ve Yahudiler benzetmesi

Tolstoy, Pozdnışev aracılığıyla kadınlarla ilgili düşüncelerini verirken adeta onun kadar kızgın...
"Kadınlar da tıpkı hor görülmenin öcünü parasal egemenlikleriyle alan Yahudiler gibi. Yahudiler, 'Madem bizim sadece tüccar olmamızı istiyorsunuz, o zaman biz de tüccar olarak size hükmederiz' diyorlar. Kadınlar da 'Madem bizim sadece şehvet aracı olmamızı istiyorsunuz, o zaman biz de şehvet aracı olur, sizi köleleştiririz' diyorlar."
Pozdnışev'e göre kadınlar insan soyunun yüzde 99'unu köleleştiriyor. Bunun nedeni ise kadınların hor görülmeleri ve erkeklerle eşit haklardan mahrum olmaları. Ona göre bu, kadınların intikam yöntemi. Kadınlar, erkekleri ağına düşürerek alıyorlar intikamını...
Kadın özgürlüğüne bakışını ise Pozdnışev aracılığıyla şöyle aktarıyor Tolstoy...
"Al işte kadına özgürlüğünü veriyorlar, erkeklerle eşit haklar tanıyorlar, onu çocukken de, toplum içine karıştığında da aynı şekilde zevk aracı olarak yetiştiriyorlar. Kadın yine aşağılanmış, ahlakı bozulmuş köle, erkek de ahlaksız köle sahibidir."

*

Doktorlara da kızgın

Tolstoy'un kadınlara olduğu kadar doktorlara da kızgın olduğunu çıkardım kitaptan...
Ona göre kadının başlıca görevi bir erkeğin başını döndürebilmek. Bu genç kızlığında seçim yapabilmek, evliliğinde ise kocaya söz geçirebilmek için gerekli yegane ödevi. Buna engel olarak gördüğü de çocuk doğurması ve emzirmesi.
Pozdnışev aracılığıyla doktorlara kızgınlığını şu sözlerle aktarmış Tolstoy:
"Karımı arsızca soyan, her yerini elleyen, benim teşekkür etmek ve para ödemek zorunda kaldığım bu doktorlar, bu sevimli doktorlar, karımın emzirmemesi gerektiğine karar verdiler ve bu karar onu cilveleşmekten koruyabilecek tek çareyi de ortadan kaldırmış oldu...
Asıl mesele, hamilelikten ve emzirmekten kurtulduğu sırada karımın daha önce içinde uykuya dalmış olan kadınlık duygularının apayrı bir güçle ortaya çıkmasıydı."
Ona göre karısı kadınlık duygularının farkına varınca kendisinin de kıskançlık duyguları açığa çıkmıştı.

*

İsim babası sonatın öyküsü

Kitaba adını veren Kreutzer Sonat, Ludwig Van Beethoven'in George Bridgetower'e adadığı bir keman ve piyano sonatı... Ancak iki sanatçının arasına bir kadın girince Beethoven eseri ona adamaktan vazgeçmiş, ünlü Fransız kemancı Rodolphe Kreutzer'e adamış. Ancak Kreutzer hiçbir zaman bu sonatı seslendirmeye uygun bulmamış ve çalmamış.
Pozdnışev'in karısı doğurma ve emzirme olayları bitip kendini keşfetme sürecine girdiğinde piyano çalmayı geliştirmek istiyor. Bu amaçla da bir müzisyenle birlikte çalışıyor. İşte kıskançlık mikrobu da Pozdnışev'in kanına böylece giriyor. Çalıştıkları parça da bu Kreutzer Sonat...

*

Müzik insanı nasıl etkiler?

Tolstoy müzikten de en az kadınlar ve doktorlar kadar nefret ediyor gibi görünüyor. "Müzik, insanın ruhunu yücelterek ya da alçaltarak değil, sinirini bozarak etkiler. Müziğin etkisiyle hissetmediğim bir şeyi hissedebilirmişim, anlamadığım bir şeyi anlayabilirmişim, yapamadığım bir şeyi yapabilirmişim gibi gelir bana" diye anlatır bu durumu da...
Tolstoy kitapla ilgili son sözünde, bütün bu görüşleri bir kez daha, bu kez arada Pozdnışev olmadan iletiyor okuruna...
"Ahlak konusunda yol göstermenin birinci yöntemi, harici belirlemeler, kurallar yöntemidir. Bu yöntemde insana yapması ve yapmaması gereken belirli davranış göstergeleri verilir" diyor Tolstoy. Diğer yöntemi ise şöyle açıklıyor: "İnsana bir ideal gösterilir, insan bu ideale göre ondan ne kadar uzaklaştığını her zaman görebilir."

Hıristiyanlığın ve İsa'nın öğretilerini 'ideal' olarak gösteren Tolstoy, İsa'nın nikah kurumunu asla önermediğini, aksine nikahı reddettiğini belirtiyor. Buna örnek olarak da "Karını bırak, peşimden gel" söylemini örnek veriyor. Nikahın insanlığın soyunun devam etmesini isteyen kilisenin bir öğretisi olduğunu belirten Tolstoy, idealin peşini bırakmakla felakete doğru gidildiğini anlatıyor. Tolstoy'un son sözü İsa'nın idealini tüm saflığıyla göz önünde tutup ona inanmak gerektiği...

*

Evlilikte aradığını bulamamış

Evlilik ve kadınlar üzerine bu kadar katı fikirleri olan Tolstoy, 34 yaşındayken 16 yaşındaki Sophia Behrs ile evlenmiş. 12 çocukları olmuş. Ancak Tolstoy evlendiğinde buldu sandığı mutluluğu yeniden kaybedince farklı arayışlara yönelmiş.
Ömrünün son yıllarında Hıristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı "Tanrının egemenliği içimizdedir" kitabıyla yeni bir Hıristiyanlık akımını tanımlamış ancak bu Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine neden olmuş.

*
Not: Kreutzer Sonat'ın Fazıl Say ve Patricia Kopatchinskaja'nın yorumuyla dinlemek isteyenler için link aşağıda...

https://www.youtube.com/watch?v=OF9fneQ50Us