Son günlerde en çok dillendirilen sözcüklerden biri, CHP kurultayı nedeniyle ‘‘değişim’’ oldu. CHP’de, Kılıçdaroğlu muhaliflerinin istediği değişim gerçekleşti. Ancak CHP’deki değişim, ülkedeki değişimin(!) hızına yetişecek mi, kestiremiyorum.

Aslında bu yazıda ‘‘değişim’’ ve CHP’den beklentiler konusunda görüşlerimi dile getirecektim.

Bilgisayarı açtım, daha ilk satırlarda eşim seslendi:

‘‘Bak buna çok güleceksin. Yargıtay üyeleri, Can Atalay davası nedeniyle Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuş…’’

Resmen kal geldi. Kısa duraksamadan sonra ‘‘Olur mu ya, biri dalga falan geçmiştir’’ dedim. Maalesef gerçekti…

Nereden baksan ‘‘akıl tutulması…’’ ‘‘Yargı sistemi içinde darbe girişimi’’nden başka bir görünüm arz etmiyor.

Çünkü temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından bizim iç hukuk sistemimizde yargının en tepesinde Anayasa Mahkemesi yer alır. Sonra ceza davalarında Yargıtay, İdari davalarda Danıştay; bunların altında Bölge Adliye ve Bölge İdare mahkemeleri; en altta da yerel mahkemeler yer alır.

Hukuka uygunluk yönünden yerel mahkemelerin kararlarını bölge mahkemeleri, bölge mahkemelerinin kararlarını Yargıtay ve Danıştay bozar veya onar. Yargıtay ve Danıştay’ın kararlarına itiraz olursa, onda da Anayasa Mahkemesi son sözü söyler.

O yüzden Anayasa Mahkemesi, iç hukuktaki en üst karar merciidir, kararlarına karşı tek itiraz yeri Avrupa İnsan Hakları mahkemesidir. Bu kararlar, unvanı ve yetkisi ne olursa olsun, tüm kurum ve kişiler için bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymamak, ‘‘Sakıncılı Piyade’nin diliyle ‘‘Anayasa’yı tangır tungur etmek’’ olur.

*

Sakıncalı Piyade, Uğur Mumcu’nun cezaevi ve askerlik anılarından oluşan, 12 Mart faşizminin karanlık yüzünü anlattığı eseri. Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) tarafından tiyatro oyunu olarak da uzun yıllar sahnelendi.

İşkenceyi sorgu yöntemi olarak kabul eden 12 Mart faşizminin hedefi devrimcilerdi. Hemen herkese yapılan suçlama ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun (Anayasanın) tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya … teşebbüs etmek’’ti.

Uğur Mumcu, Sakıncalı Piyade’de şöyle anlatır:
‘‘Cezaevinde özellikle köylü sanıkların, yasanın bu sözlerine hiç dilleri dönmezdi. Bu maddeden tutuklanıp, cezaevine atılanlar, içeride önüne gelene sorarlardı:
- Anayasayı tangur tungur etmişiz, bastılar sopayı, nedir bunu cezası?
Bizler de anlatırdık, Anayasanın nasıl ‘tangır, tungur’ edildiğini…
Bir gün Güney illerimizin birinden, Şeho Bildik adlı bir köylü yurttaşımızı getirip tutuklamışlardı. Şeho Bildik’in suçu, devrimci öğrencilere yataklık etmekti. Mahkemeye çıkınca yargıç sormuş:
- Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga ettin mi?
- Efendim?
- Oğlum, yani savcı diyor ki! Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmişsin! Ne diyorsun?
- O dediğinizden hiç yapmadım komutanım…
Yargıç dayanamayıp suçun niteliğini açıklamış:
- Oğlum, Anayasayı ihlal ettin mi?
Yanıt şöyle gelmiş:
- Efendim biz köylüyüz! Ne anlarız Anayasadan? İhlal edilmişse şehirliler etmiştir
Anayasayı köylü yurttaşımız Şeho Bildik’in dediği gibi, şehirliler mi çiğnemiştir, bilinmez? Fakat böylesine cömertçe ölüm cezalarının verildiği bir dönemde, Anayasa sıkıyönetim gölgesinde ve silah yoluyla ‘tağyir, tebdil ve ilga’ ediliyordu da, dışarıda birkaç yurt sever dışında kimsenin sesi çıkmıyordu…’’

Galiba yine bir güç gölgesinde ‘‘Anayasa tangır tungur ediliyor’’ ve yine edenler, etmeyenleri suçluyor…