İlk gördüğümde gözlerime de kulaklarıma da inanamamıştım…

40 yıllık medya hayatımda böyle bir radyocu, televizyoncu görmemiştim…

Gazeteci olabilirdi ama; o zaten gazeteci olmayı seçmemişti…

 

“R” leri söyleyemeyen bir adam, benim karşıma gelse, ve deseydi ki “Ben televizyon programı yapmak istiyorum!..”

“Olmaz…” derdim…

Sosis gibi koca koca parmakları olan bir adam….

Konuşurken ağzından tükürükler saçan bir adam…

 

Canlı yayın stresine çenesi terleyerek tepki veren bir adam…

Bilinen bir sevgilisi yok…

Ama bilinen bir “anne düşkünlüğü…” ortada…

Magazinde olmayan bir bekar…

Ama tüm magazin maymunlarıyla dost….

Sohbeti evi… Eşofmanı, yatağı, duşu…

Herkes gibi biri…

Özel bir çabayla güldürmüyor… Kendi gülüyor, ama bu gülüşe herkes gülüyor…

 

Tarkan hariç, kimi çağırdıysa geldi programına…

Güçlü bir programcı…

Dile kolay, 20 küsur yıldır orada…

 

Çalıştığı kanaldan 5 kuruş almıyor…

Ama sponsor bulurken zorlanmıyor…

Ekip istiyor kuruluyor, stüdyo istiyor, yenileniyor…

 

Kimi gülüşünü seviyor, kimi gülmediği halini…

Kimi konuklarını tavrını seviyor, kimi kendiyle dalga geçişini…

Kimi ona aşık…

Kimi gıcık…

Ama bu adam izleniyor kardeşim… İzlenmese, Türkiye’nin en önemli ulusal kanallarından biri yıllarca koynunda beslemez bunu…

 

Beyaz…

Yani, Beyazıt Öztürk…

2 haftadır yok ortada….

Çıkmıyor….

Programa çıkmadığı her Cuma, para kaybediyor; ama çıkmıyor…

Kan gölüne dönmüş Afrin harekatından birileri oy devşiriyor; ama biri şehitlerimizin önünde ceketini ilikleyip ekrana çıkmıyor…

Adamsın Beyaz…

 

Biz, anaların ağlamadığı; adın gibi Beyaz bir Türkiye istiyoruz…

Kan kırmızı değil…