Ülkede betona dayalı bir inşaat furyasıdır gidiyor. Birbirinden güzel koylar, ormanlar betona boğularak yok ediliyor. Şehirler, beton blok ormanlarına dönüşüyor.

Gelişmiş dünya, beton ve betona dayalı inşaatı azaltmaya çalışıp; karbon salınımı ve insan sağlığına zararları daha düşük inşaat elamanlarına yönelirken, biz tam gaz betonlaşıyoruz.

Son beton skandalı, Antalya'daki Phaselis (Faselis) Antik Kenti'nden. Skandalı gazeteci arkadaşımız Yusuf Yavuz ortaya çıkardı. Kamuoyu oluşturup bu akıl almaz olayı durdurabilmek için yoğun çaba harcadı. Ancak beton betonluğunu yaptı.

Olay şu…

Kültür ve Turizm Bakanlığı, birinci derecede arkeolojik SİT alanı olan antik kente iki koyda iki plaj işletmesi açmaya karar verdi. Buralara günü birlik kullanım tesisi yapılması için, ‘‘Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi’’ başlığıyla ihaleye çıktı. 30 Ocak’ta sonuçlanan ihale İstanbul merkezli Se-Fa Restorasyon Sanayi İnşaat Ticaret Ltd. Şti. firmasına verildi.

Firma, iş makineleriyle paldır küldür daldı, yollar açıp alanları düzledi ve tüm itirazlara karşın betonu bastı. Zemine dökülen betonun, yükselen betonarme direklerin görüntüleri medyada yer aldı.

Tepkilerin artması üzerine Turizm Bakanı bir açıklama yaptı; nerden baksan tutarsızlık ve altı üstünü yalanlayan sözler:

‘‘Tepkilerin ardından çalışmayı yürüten ekipten betonarme yapı yerine kazıklı sistem üzerine ahşap yapı yapılmasını talep ettik. Yüksek sezonda 12 bin ziyaretçi aldığı günler var ve gelenler 10-12 saat kalıyor. Zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri üniteler yok. Bizim bakanlık olarak bunu görmezden gelme lüksümüz yok. En azından insani ihtiyaçların karşılanması bakanlık olarak bizim görevimiz. Burada bir çalışma yaptık. İki koyda toplamda 179 metrekarelik alana büfe, tuvalet, duş ve giyim alanları yapılıyor. İddia edildiği gibi da alana dozer değil zeminin düzeltilmesi için kepçe girmiş.”

İspanya dışındaki Akdeniz ülkelerini bilmiyorum. Ama diğer Avrupa ülkelerinin çoğunu gördüm. Barselona’dan Lizbon’a, Lahey’den okyanustaki Texel adasına kadar pek çok kıyıda yürüdüm, yüzdüm. Pek çok nehir, kanal ve göl çevresinde gezdim. Eğlence alanı olarak belirlenmemiş hiçbir kıyı noktasında kalıcı yapı görmedim. En fazla sökülüp götürülebilecek ahşap veya metal yapı vardır. Günübirlik ihtiyaçlar için yaygın olarak mobil tuvaletler, mobil mutfaklar ve satış araçları kullanılır.

Şehir meydanlarında da bu böyledir. Büfe olarak tasarlanmış römork veya minibüs için bir yer belirlenir. Orada işlevini yerine getirir.

Hele doğal ya da tarihi özelliği nedeniyle korunması gereken ve korunan alanlarda bırakın inşaatı, yürüyüp gezebileceğiniz yerlerin sınırları bile bellidir.

İnsanlığın kültür mirası olan antik kente iş makineleriyle dalmak, taşını ağacını kürüyüp betonla kaplamak nasıl bir anlayıştır, nasıl bir gözü dönmüşlüktür!..

‘‘Gözünüzü toprak doyursun’’ diyecektim…

Altını çok seven ve zenginliğin yalnızca kralların elinde olması gerektiğine inanan Frigya Kralı Midas’ın hazin öyküsünü anımsadım.

Kral Midas, bir söylenceye göre, Şarap Tanrısı Dionisos tarafından; bir söylenceye göre Işık Güzel Sanatlar ve Kehanet Tanrısı Apollon tarafından ödüllendirilir. Tanrılar, Kral Midas’a ‘‘bir dilekte bulun, ne istersen olacak’’ der. Kral Midas, altını çok sevdiği için dokunduğu her şeyin altın olmasını ister. Dileği yerine getirilir.

Kral Midas sevinçle kızına sarılır, kızı altın bir heykele dönüşür. Ekmeğe yapışır, ekmek altın kesilir.

O zaman ne büyük bir hata yaptığını anlar ve tanrılardan af dileyerek armağanlarını geri almalarını ister.

Ben de bedduamı şöyle değiştirdim: Tuttuğunuz, dokunduğunuz beton olsun, taş kemirin!