‘‘Kader diyemezsin, sen kendin ettin
Aşkıma sevgime ihanet ettin
Yalvarışın çok geç, beni kaybettin
Dönme artık, seni ben de terk ettim…’’

*

Bu dizelerin, şu an Bergen’i dinleyip balkonda limonlu yeşil çay ya da buğulu kadehte içki yudumluyorum gibi bir hava verdiğini tahmin ediyorum. Fakat öyle değil.

Hatalı kararlarımızın sorumluluğundan ‘‘kader’’ diyerek sıyrılma kolaycılığına isyanı anımsatmak istedim.

Yarın (28 Mayıs Pazar) sandığa uyanıyoruz. Çok önemli bir seçim yapacağız.

Sonrası ‘‘sen sağ ben selamet’’ diyeceğim ama öyle değil. Çünkü bu seçimde sadece yönetici seçmeyeceğiz, ülkemizin nasıl yönetileceğine karar vereceğiz. Oyumuz ve tercihimiz, bir anlamda kaderimizi çizdiğimiz, alın yazımızı yazdığımız kalem olacak. Çizeceğimiz çizgi, yazacağımız yazı sadece bizi değil, çocuklarımızı, torunlarımızı da etkileyecek.

O yüzden…

-Mührü basmadan önce çok iyi düşünmek, isabetli karar vermek gerekiyor.

-Doğru karar için öncelikle hamasete kulaklarınızı kapayacak, hayatınızın son on ya da beş yılına; bu sürede yönetimde olanların neler vadedip neler yaptıklarına; bu sürecin ve sistemin size ne getirip, sizden ne götürdüğüne bakacaksınız.

-Karşı eleştirileri ve vaatleri inceleyecek; hayatınızı nasıl değiştirebileceğini değerlendireceksiniz.

Şunları unutma!

-Devlet kutsal varlık değil, toplumsal bir örgütlenmedir; yurttaşların güvenliğini sağlamak, hakkını hukukunu korumak için vardır. Devletin işleyişi yasalarla belirlenir, yurttaş devlet ilişkisi de yasalarla düzenlenir.

-Yasaların çağdaş hukuk anlayışına uygunluğu, o ülkedeki yönetim sisteminin niteliğini belirler.

-Devlette görev yapanlar, bu örgütlenmenin işleyişinden sorumlu nöbetçilerdir. Onların niteliği de hukuka bağlılıkları ile değerlendirilir.

-Kimse senin sahibin değil, sen de kimsenin kulu kölesi değilsin; bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlı eşit yurttaşsın. Yükümlülüklerin ve hakların var. Yükümlülüğünü yerine getirecek, haklarını isteyeceksin. Bunun için de tercihini sağlıklı yapacaksın.

Oy verilen kabinden çıktıktan sonra, ‘‘Hangi kalem yazmış öf öf, benim yazımı’’ demenin bir anlamı kalmayacak. Sonrası, ‘‘Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!’’ olacaktır…