‘’…Asgari geçim haddi, toplumsal saadet ve ilerleme açısından başka sonuçlar da doğurur. Bir kere asgari geçim haddinde yaşayan insanlar kısa boyludur. Habsburg ordusuna yazılmış İtalyanların ortalama boyu, gıda rejimleri ekmekten poleantaya (mısır lapası) geçtiğinde 167 cm’den 162 cm’ye düştü. 18’inci Yüzyıl’da (1700’ler) İngiliz askerlerinin boyu ise tam tersine, daha iyi beslenmeleri neticesinde ortalama 172 cm’ydi. İnsanların boyları gıda eksikliğinden kısaldığında, yaşam beklentileri düşer, sağlıkları inişe geçer.

İkincisi asgari geçim haddinde yaşayan insanlar daha az eğitimlidir.

Son ve paradoksal olarak, asgari geçim haddi bir ülkenin ekonomik açıdan gelişmek için ihtiyaç duyacağı motivasyonu yok eder. Bir günlük çalışmayla daha çok ürün çıkarmak ihtiyacı büyüktür ama emek öylesine ucuzdur ki işletmeler verimliliği artırmak için makine icat edilmesini ya da kullanılmasını teşvik etmeye yanaşmaz. Asgari geçim haddi bir yoksulluk tuzağıdır. Endüstri Devrimi yüksek ücretlerin sadece sebebi değil, neticesidir…’’

Üstteki metin, ekonomi tarihi profesörü Robert C. Allen’in ‘‘Küresel Ekonomi Tarihi: Kısa Bir Giriş’’ adlı kitabından. Oxford Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan kitabı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Türkçeye kazandırdı.

‘‘Niçin bazı ülkeler zengin, bazıları ise yoksuldur’’ sorusuna yanıt arayan Allen, ‘‘Endüstrileşme ve endüstrisizleşme dünya genelindeki gelir ıraksamasının (ayrışma, farklılaşma) en önemli nedenlerinden olagelmiştir’’ diyor. ‘‘Endüstrileşme ve endüstrisizleşmenin de beslenme, eğitim ve emeğin değeri ile ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Allen’in ‘‘asgari geçim haddi’’ dediği şey, bugünkü ‘‘açlık sınırı’’dır.

Ülkemizde temel gıda ürünlerinin fiyatlarındaki önlenemeyen artış, siyaset ve ekonomi gündemindeki kısırlık malum.

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’e "Halen 5 bin 500 lira olan asgari ücrete yüzde 50 zam olur mu?" diye soruldu. Bilgin "İşletmelerin ödeyebileceği bir ücret arayışındayız. Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım" dedi.

‘‘Gerçekçi bir rakam üzerinde durmak…’’

Bu öneri çok yerinde yaklaşım. Öneri doğrultusunda bazı gerçekçi rakamlar üzerinde duralım:

Ekim 2022 itibariyle Türkiye’de, TÜİK verileriyle (enflasyon hesabında kullandığı gıda maddelerinin fiyatı) hesaplanan açlık sınırı 7 bin 425 lira; asgari ücret 5 bin 500 lira. 2021 yılında Türkiye’de asgari ücretle çalışanların toplam çalışanlar içindeki oranı yüzde 42.

Bu sayılar, ücretle çalışanların en az yarısının açlık sınırının altında yaşadığını gösteriyor.

Peki açlık sınırının altında ya da açlık sınırı düzeyinde yaşayınca ne oluyor?

Uluslararası ölçümlere göre 2022 yılında dünyanın en iyi üniversiteleri arasında ilk 100’e giren okulumuz yok. İlk 500’de, en iyisi 336’ıncı sırada olmak üzere, 6 okulumuz var.

Dünya eğitim seviyesi ölçümünde 41’inci, eğitim endeksinde 92’nci sıradayız.

Eğitim kalitemiz düşük, beslenmemiz yetersiz, emeğimiz sudan ucuz. Liyakatı yok ettik. Donanım ve yeterliliğin yerine iktidarın siyasi yandaşlığını ölçüt olarak koyduk. Bu gidişattan rahatsız olan, dünya ölçeğinde nitelikli eğitim ve meslek donanımına sahip genç nüfusa ‘‘giderseniz gidin’’ diyerek kapıyı gösterdik.

Bakanın önerisiyle gerçekçi rakamlar üzerinde durduk.  Yanına ‘‘Niçin bazı ülkeler zengin, bazıları ise yoksuldur’’ sorusunun yanıtını koyduk.

Baktıkça ben yine dertlendim. ‘‘Ne olacak bu memleketin hali’’ diyeceğim. Eşlik edecek olan varsa, otursun çilingir sofrasına…