Otobüsteyim. Arkamdaki koltukta, seslerinden orta yaş üstü olduklarını tahmin ettiğim iki kişi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olaylarını konuşuyor:

- ‘‘Nereden nereye! ‘Yollar yürümekle aşınmaz’ denilen günlerden, kadınların bile coplanıp biber gazına maruz kaldığı bir zamana geldik.’’

- ‘‘Konserlerle başladılar, devam ediyorlar.’’

- ‘‘Korku var dostum korku. Üniversiteler bile korkudan kapatılmış.’’

- ‘‘İyi de bu korku nereye kadar? Ağaca sarılandan kork, şarkı türkü söyleyenden kork, öğrencilerden kork, kadınlardan kork…’’

Benden önce indiler, inerken hala konuşuyorlardı. Ayıp olacağı için dönüp bakmadım. İtiraf etmeliyim; lafa karışırım, başıma iş alırım(!) korkusunun da etkisi olabilir.

Sonra, 8 Mart Kadınlar Günü etkinliklerinin Türkiye’deki seyrine baktım. İlk kez 1921'de savaştaki Ankara’da kutlanmış. Sadece 12 Eylül döneminde engellenmiş.

Koltuk komşularım korkudan söz etti, ben de biraz korkar gibi oldum ya. Biraz makale hatmederek kavramaya çalıştım, bu duyguyu.

Korku psikoloji ve psikiyatride özetle şöyle açıklanıyor:

‘‘Bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen, irade ve mantıkla kontrol altına alınamayan, rahatsız edici ve insanın içini daraltan olumsuz bir histir. Tehdit olarak algılanan bir durum veya olay karşısında, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan, yaşamsal önem taşıyan bir mekanizmadır.’’

Bu açıklamalar da gösteriyor ki, her şeyde olduğu gibi korkuda da ölçü önemli. ‘‘Azı karar-yarar yokluğu ve çoğu zarar’’ yani…

Peki korkuda yarar sınırı (ölçü) nedir? Bu konuda da şu bilgi veriliyor (noronpsikiyatri.com adlı siteden alıntı):

‘‘Makul bir ölçüde gerçek korku hissine sahip olmak önemlidir. Korkunun dozu, risk taşıyan bir olayda hazırlıksız yakalanmayacak kadar yeterli olmalı, ancak tepki gösteremeyecek kadar da (korkudan donakalma) fazla olmamalıdır. Hem aşırı korku hem de korkusuzluk derecesine varan az korku halleri, hastalık özelliklerini taşımaktadır.’’

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere…

Aşırı korku yaşamın kısıtlanmasına neden oluyor, aşırı korkusuzluk tehlikelere açık hale getiriyor.

Anladığım kadarıyla birilerinde, kendisinin tehlikede olduğu hissi ne kadar artarsa, baskı ve yasaklar o derece artıyor. Birileri korkudan ne kadar uzaklaşıp güven patlaması yaşarsa, tedbir elden gidiyor, tehlike anında dımdızlak kalınıveriyor…