Antalya Altın Portakal’da olanları düşününce aklıma geldi…

Üniversite öğrencisiyken katıldığım (1979-80 öğrenim dönemi olabilir), sansürle ilgili bir konferansta Aziz Nesin anlatmıştı.

Sinemada olanakların kıt, yasak ve sansürün yoğun olduğu dönem. Zar zor çekilen film sansüre takıldı mı rafa kaldırılıyor; bir anlamda çöpe atılıyor. Film sinemalarda oynatılsın ki para gelsin, oyuncusundan senaryo yazarına, kameramanından set işçisine emek verenlerin alacağı ödensin. Aksi halde yapımcı batıyor, diğerleri ücret alamadığı için perişan oluyor.

Çözüm olarak ön sansüre sarılınmış. Sansüre takılmasından endişe edilen senaryolar, yasaklar konusunda uzman sayılacak deneyimli kişilere inceletiliyor, ‘‘Tamamdır baba’’ denilirse çekime başlanıyor.

Yasaklarla en çok başı derde girenlerden biri Aziz Nesin; sansürü aşmada deneyimli, kıdemli. Bir gün kendisine bir senaryo getirirler. Konusu, bir Alman kızın Türkiye’deki maceraları. Birtakım olaylardan sonra Alman kız kaçak olarak sınırı geçip Türkiye’den çıkarılacak.

‘‘Usta, senaryoda her şey tamam. Sadece Alman kızı sınırdan geçiremiyoruz, ne yapsak bir yasakla karşılaşıyoruz. Bize, sansüre takılmayacak şekilde bu kızı sınırdan geçiriver’’ derler.

Aziz Nesin, ‘‘Ne yaptımsa olmadı, ucu mutlaka bir yere dokundu; Alman kızı kaçak olarak sınırdan geçiremedim. Oturdum, ‘Ne yapayım bu Alman kızı’ diye hikâye yazdım’’ demişti.

Aradan kırk küsur yıl geçmiş.

Söylendiğine göre ülke bir değil birkaç kere çağ atladı, son olarak ‘‘Artık eski Türkiye yok, bu Yeni Türkiye’’ denildi. Gele gelmişiz yeni tip yasaklara, sansürlere… Festivallere iptaller, sanatçılara ‘‘istemezük’’ler; resmi veya gayri resmi yollarla baskı altına almalar.

Antalya Altın Portakal Film Festivali sadece ilin değil, ülkenin markası olmuş 60 yaşında bir etkinlik. 1979 ve 1980 olmak üzere İki kez iptal edilmiş. Biri Türkiye’nin hızla karanlığa itildiği, terörün tavan yaptığı dönem, ikincisi darbe yılı.

Üçüncüsü maalesef, söylendiğine göre ‘‘çağ atlamış Yeni Türkiye’’de oluyor.

Ülkenin Kültür ve Turizm Bakanlığı, başkanlık iktidar partisindeyken bol keseden verdiği desteği kısarak, ayıp olmasın babından üç kuruş atıyor. Sonra da festivaldeki bir belgesel filmin programdan çıkarılmasını istiyor. Bu önce perde arkasında yapılıyor, medyaya sızınca resmen açıklanıyor ve şöyle deniliyor: “Böylesi önemli bir festivalde, sanatın gücü kullanılarak mağduriyet algısı üzerinden FETÖ terör örgütü propagandası yapılmasına vesile olunması son derece üzücüdür.”

Jüri boyun eğmiyor, iddiaya göre başka baskılar başlıyor, Antalya Büyükşehir Belediyesi de festivali iptal ediyor. Sonra tarih verilmeden, etkinliğin sponsorsuz yapılacağı açıklanıyor.

Festival programından çıkarılması istenen belgeselin adı ‘‘Kanun Hükmünde.’’ Konusu, FETÖ kalkışmasından sonra Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden alınan iki memurun hak arama mücadelesi. Suçlama; filmde FETÖ propagandası yapıldığı iddiası…

Sanki bu ülkede FETÖ örgütlenmesine iktidar eliyle yol verilip övgüler düzülmemiş; FETÖ kumpaslarının yol açtığı mağduriyetlerde intihara ‘‘kuşuna kafa atmak’’, usulsüz gözaltı ve görevden almalara ‘‘bağırsak temizlemek’’ denilerek aşağılıkça dalga geçilmemiş…

Sanki FETÖ kalkışmasından sonra çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile suçluların yanında suçsuz insanlar yanmamış…

Anayasa Mahkemesi’nin ‘‘ifade özgürlüğü’’ kapsamında değerlendirdiği film üzerinden, ‘‘terör örgütü propagandasına vesile olunmak’’ suçlaması yapılıyor; bir marka yıpratılıyor.

Bazılarına her şey ne kadar kolay, ucuz!..