Türkiye’nin her yerinde başta belediyeler olmak üzere çeşitli kurumlar, özel firmalar medya kuruluşlarıyla yıllık anlaşmalar yapıyorlar. Doğaldır. Bölgelerindeki gelişmeleri öğrenmek istiyorlar, kendi seslerini duyurmak istiyorlar. Anlaşılabilir bir durum.

Ama bu özellikle son dönemlerde çığrından çıkmaya başladı. Buyrun bir çarpıcı örnek Kastamonu’ndan.

*

Kastomonu. Nüfusu 130 bin dolayında. İstanbul’un en küçük ilçesinden bile küçük diyebiliriz.

Bu ilimizin belediyesi büyükşehir de değil. Belediye bütçesinden;  üç ulusal gazeteye yıllık 426 bin TL abonelik ücreti ödemiş Bu ulusal gazeteler; Kastomunu’daki gelişmeleri, halkın taleplerini, şikayetlerini, dertlerini mi dile getiriyor? Ya da belediyenin icraatları konusunda halkı mı bilgilendiriyor? Kastamonu’nun yeni belediye başkanı Hasan Baltacı bu gazetelerin aboneliklerini iptal etmiş. Yerel gazete aboneliklerini de yeniden değerlendirmeye almış. Bence çok yerinde bir karar almış.

*

Bizim bulunduğumuz bölgede durum nasıl acaba? Belediyelerimizden son bir yılda ya da beş yılda hangi medya kurumlarına ne ödenmiş açıklayabilir mi? Açıklasınlar isterim.  Her kurum açıklasın. Bilelim kime ne ödenmiş kamunun parasından. Kamoyunun bilme hakkı yok mu? Şeffaflık diyoruz ya. Buyrun şeffaf olalım.

*

Hemen tüm kurumlarımızın bu konuda bir kriteri yok. Bir kuralı yok. Bir nitelik, nicelik araması yok. Sesi yüksek çıkan, ahbap çavuş ilişkilerine giren işi kapıyor gibi.  İstisnalar kaideyi bozmaz. Doğru düzgün işini yapan, bu işleri  hakkıyla yürüten üzerine alınmasın. Ama büyük çoğunluğu böyle.

*

Mesela bir tanesi. Çatalca Belediyesi.  Bu belediyemiz geçtiğimiz beş yıllık dönemde;  bir çok gazetecinin sahiplik yaptığı gazeteler ve internet sitelerine beş yıl boyunca aylık ödemeler yaptı biliyoruz. Ama beş yıl bizi yaklaştırmadılar. Neden?   Peki şimdi yeni Başkan Erhan Güzel’den bekleyelim. Kimlere ne ödenmiş buyrun açıklayın. Bilsin toplum. Tam zamanı işte. ‘Kimseyi ayırmıyoruz, ötekileştirmiyoruz, herkese eşit muamelede bulunuyoruz. Ayrımcılık yapmıyoruz’  deniyorda ya.  Bakalım görelim ayrımcılık, ötekileştirme yapmışlar mı yapmamışlar mı?

*

Yapılmasın isterim. Çöp ile saman birbirine karıştırılmasın isterim. Hak eden, emek veren hakkını alsın isterim. Kimseler ötekileştirilmesin, yok sayılmasın isterim.

Tabi hak eden diyorum.  Bir sabah kalkıp,  kendini ‘Gazeteci’ ilan edenleri  kast etmiyorum. Hepiniz biliyorsunuz böyle tipleri. ‘Ben gazeteciyim’ deyip çıkıyorlar ortaya. Diploma yok. Tecrübe  yok.  Haber yazamaz, köşe yazamaz. Dedikodudan başka iş ürettiği yoktur.  Akşam çamur atar, sabah yere göge sığdıramaz.  İşin kötü tarafı; şini yapan da, bu tipler de  aynı seviyede tutuluyor iyi mi? Bu meslek bu kadar rezil duruma düşürülmez.

Ak Parti döneminde belki de en çok kirletilen, en berbat duruma düşürülen, itibarsızlaştırılan meslekler arasında gazetecilik en başlarda gelir.   Hiç bir Ak Partili yöneticinin mesela Gazeteciler Cemiyetini ziyaret ettiğini duymadım. Ardından hukuk kurumları, hatta tıp mesleği bile. Türk Tabipler Birliği Başkanı hapse atıldı şu ülkede.  Bu ülkede sağlıklı düzen;  kurumların işlerini iyi yapması ve sağlıklı olması ile mesleklerin de sağlıklı ve liyakatlı şekilde yapılmasıyla da direkt ilgilidir. İki şeyin bozulması toplumu çok kötü etkiler. Biri adalet, diğeri medya. Üzerine ne kadar eğilinirse yeridir.

Unutmayın; hiç bir devran ilelebet devam etmiyor.