Yoksullaşan tarım ve ‘Yeşil Mutabakat’!

Antalya Ticaret Borsası (ATB) Meclisi’nde doğrudan borsa üyelerini ilgilendiren konuların yanında, mutlaka Antalya’nın genel durumuyla ilgili konular gündeme gelir; önemli uyarılar ve çağrılar yapılır. ATB’nin temmuz ayı meclisinde de bu sürdü.

Toplantı, Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci başkanlığında, çevrimiçi olarak yapıldı. ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır üyelere yönetimin bir aylık çalışması hakkında bilgi verdi; tarım, ekonomi ve genel gündemi değerlendirdi.

Ancak bu konuşma ve konular, peş peşe gelen afetler arasında kayboldu.

Antalya ve tarım sektörüyle ilgili önemli sorunlara parmak basan Başkan Çandır’ın sunumunda öylesine hayati iki konu var ki, günler sonra da olsa bir kere de ben kayda geçmek istedim. Bunlardan tarım sektöründeki biri fakirleşmenin resmi, diğeri Antalya başta olmak üzere Türk tarımının geleceği; ‘‘Yeşil Muatabakat!..’’

YOKSULLAŞMANIN RESMİ

Çandır, tarım ürünleri ve gıda ihracatıyla ilgili bilgi verirken, ‘‘Antalya’nın başta yaş meyve sebze ile süs bitkileri olmak üzere, tarım ürünleri ve gıda ihracatında Türkiye ortalamasının iki artış sağladığını’’ söyledi. ‘‘İhracattaki bu artış, sektörümüzün nefes almasına destek sağlamıştır. Çünkü içerideki fiyatlar, uzun bir süredir sektörümüzde (tarım) faaliyet gösterenlerin aleyhine seyretmektedir’’ dedi, açıkladığı verilerle de yoksullaşmanın tablosunu ortaya koydu:

‘‘Açıklanan son verilerde; yıllık tarımsal üretici fiyatları (TarÜFE) yüzde 22’nin altında iken, yurtiçi üretici fiyatları (YiÜFE) yüzde 43 ve yurtdışı üretici fiyatları (YdÜFE) yüzde 44 olarak ilan edilmiştir. Yani bizler tüm sektör olarak, haziran ayında yıllık rakamlarla alım gücümüz zayıflamış ve fakirleşmiş durumdayız.”

Çocuğa anlatır gibi açıklarsak; çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatı yüzde 22, hayatını ve işini sürdürmek için aldığı mallar ise yüzde 43-44 artmış.

Yani bir yıl önce beş kilo domates satıp aldığı her şeyi şimdi 6.5-7 kilo domates satıp alabiliyor.

YAŞANABİLİR BİR DÜNYA İÇİN…

‘‘Yeşil Mutabakat’’a gelince…

Avrupa Birliği’nin 11 Aralık 2019 tarihinde, “Avrupa Yeşil Mutabakatı – EU Green Deal” adıyla dünyaya duyurduğu, iklim ve çevre ile ilgili bir sözleşmedir. Amaç Dünya’da iklim krizleri ve çevre sorunlarını sona erdirip yaşamın devamlılığını sağlamaktır. Bunun için doğal kaynak tüketimi azaltılırken ekonomik büyümenin sağlanması (decouple) ve 2050’de sera gazlarının net emisyon değerinin sıfırlanması (karbon nötr) öngörülmektedir.

AB, çevresel sorunları tek başına çözemeyeceğinden, AB’nin iş birliği içinde olduğu ülkelerden de bu kurallara uymasını beklenmektedir. Bunun gereği olarak da “yeşil mutabakat”, “karbon ayak izi” gibi kriterlere uygun olarak üretilmiş ürünlerin AB’ye girişine izin verileceğini.

Başkan Çandır bu konudaki çalışmaları ve çağrıları hakkında bilgi verdi, sitem ve isteklerini dile getirdi:

NELER OLUYOR, NELER YAPILMALI?

‘‘Borsa olarak 2021’i ‘sürdürülebilirlik’ yılı ilan ettik. Avrupa Birliği, 2014’ten beri bu konuyu yasal zorunluluk haline getirme ve dış ticareti de bu kapsamda gerçekleştirme adımlarını hızla attı. Son olarak Nisan 2021’de sadece ‘yeşil mutabakat’, ‘karbon ayak izi’ gibi kriterlere uygun olarak üretilmiş ürünlerin AB’ye girişine izin verileceğini ilan etti. Kısa süre sonra başta tarım ürünleri olmak üzere AB’ye ihracatta ciddi engellerle karşı karşıya kalınabilir.

Borsa ve ATAK (Antalya Tarım Konseyi) olarak konuyu etkinliklerle gündeme getirdik.  Bakanlıkların üyesi olduğu yeşil mutabakat çalışma grubu oluşturuldu. Bu gerekli bir adımdı. Ancak başta tarım olmak üzere konunun üretici taraflarının da yer aldığı katılımcı bir çalışma grubu görmek isterdik. Çünkü konunun yükümlülükleriyle karşı karşıya olan biz üretici ve ihracatçılarız.

Diğer taraftan bu gerekli adımın yeterliliğe kavuşması için, AB’nin de yaptığı gibi, ortaya çıkacak ilave maliyetleri karşılamamızda devletin destekleyici olması şarttır. Aksi halde mevcut zayıflıklarla bu ilave maliyetleri karşılamak mümkün gözükmemektedir.

Tarımsal üretimde yasaklı maddelerin kapsamı genişleyecek ve yaptırımlar artacaktır. Bunun getireceği ek maliyetler tamamen üretici üzerinde kalırsa, bu sektörü terk et anlamına gelir.”

*** Sıkılmadıysanız devam edin!..

HERKES AŞISINI OLMALI

ATB Başkanı Ali Çandır, genel durumu değerlendirirken, sözlerine salgınla ilgili uyarılarla başladı, herkesi aşı olmaya çağırdı ve özetle şunlara dikkati çekti:

- Koronavirüste gidişat endişe yaratmaya başladı, dördüncü dalgadan bahsediliyor. Kısa sürede bu gidişatı tersine döndüremezsek yeni kısıtlayıcı tedbirler kaçınılmaz olacaktır. Böylesi kapanmaya dayanacak ekonomik gücümüz ve birikimimiz yoktur.

- Aşılama, koronavirüsle mücadele bilinen en etkin yöntem. Bu nedenle hepimiz bir an önce aşımızı olalım, maske-mesafe-temizlik kurallarına tavizsiz uyalım. Bu hepimizin insanlık ve vatandaşlık borcudur.

İŞLER BORÇLA DÖNÜYOR

- Antalya turizm ve tarımın merkezi. Sürekli bir ekonomik hareketliliğe sahip. Turizm en yüksek dönemini yaşarken, tarım da önümüzdeki dönemin hazırlıklarını yapıyor.

- Yeniden hareketlenme kredilerle sağlanıyor. Bu da her seferinde daha zor ve maliyetli oluyor. Kredilerin önemli bir bölümü önceki borcu çevirmeye ve cari harcamalara gidiyor.

- Borçlanma döngüsü yılın ilk yarısında da devam etti. Yılın ilk yarısında Türkiye’nin tarım kredileri yüzde 33 büyürken, Antalya tarım sektöründe bu oran 45 civarına oldu.

ANTALYA KRİZİ DAHA AĞIR YAŞIYOR

- Antalya, Rusya krizi ve genel ekonomik krizin etkilerini atlatamadan salgınla karşılaştı, ekonomik yapısı dolayısıyla Türkiye ortalamasının 2-3 kat üzerinde bir ağırlıkla bu krizi yaşamaktadır.

- Bu durumu yöneticilerimize rakamlarla defalarca raporladık. Türkiye ortalamasına göre çok daha ağır yaşadığımız krize karşı özgü bir destek yerine genel destekler söz konusu oldu.