İşte şu anımızı dondurduk dün bizde, üçümüzde tebessümümüzü durdurduk halimizden memnun yüzümüzde. Yazı ise durmaz, yaşanmışlık arttığı ölçüde büyür, büyür de genişler. Anları toplar, ana seslenir, zamanı harekete geçirir kalem. Anların içinden muhatabını bulur, bulur da geri çağırır her vesileyle ve her dem. Sayfalarca, kitaplarca, dağlarca, koyaklarca hem…
Yazı durmaz! dünü, bugünü, yarını, sonra özlemleri, umutları, hayalleri çağrıştırır. Fotoğrafların zamanı durdurduğu yerden alıp ileriye, geriye ve şimdiye doğru istediği hızla hareket kazandırır. Yaşam dediğin an’ların toplamından başka nedir ki…
Kimbilir hangimiz şu fotoğraftaki durmuş zamana bir müddet sonra geri döneceğiz. Kimbilir bu an’ı hatırlayıp hangimiz daha evvel kaleme sarılıp harekete geçeceğiz. Ya da hangimiz bir taraftan bastonumuza dayanırken, diğer yandan zayıflayan belleğimiz arasından fotoğraftaki donmuş o anı düşüncesinde harekete geçerek geleceğe aktaracak. Ve değil mi ki şol dünyanın bütün zamanlarını işte bu hatıralar, fotoğraflarlar ve yazılar değerli kılacak.
Dedim ki bahsettiğim günler gelmeden fotoğrafın üzerine not düşelim de nerede bulunduğumuz şüphe götürmesin. 14 Aralık Pazar’dı. Dündü. Öğlenden sonraydı. Kara kızanım Leyla Köroğlu’nun Tüyap’taki imza günüydü. Oradaydık hepimiz. Onur duyduk, mutlandık. Demli sohbet ettik, koyu çay içtik, sonra zamanı dondurduk…ama yazı durmaz. Yazı değişir, değiştirir, yazı gelişir, genişler, geliştirir. İşte buraya yazıyorum: Dündü! dünyayı yazının değiştireceğine beraberce karar verdiğimiz gündü. Hadi yeni kitaplarını bekliyoruz kızancığım demiştim…Dündü!
bu an’ı hatırlayıp kaleme sarılacağız