"DAMARDAN GİRMEK"

Kadın olmak zordur. Nerden bakarsanız bakın kadın olmak bir külfettir. Güzel tarafları var olsa da ne yazık ki zorluğu çok ama çok daha fazladır. Hepimiz biliriz. Bilmemezlikten gelenler hariç.." Onlara da bir gün geleceğim"

Nasıl ki coğrafya kaderdir diyorsak, cinsiyet de bir çeşit kaderdir diyebiliriz. Kimse ne anne babasını, ne doğduğu kültürü, ne de cinsiyetini seçemiyor. Tesadüfen anne rahmine düşen bir olasılık sonuçlarıyız her birimiz.

Bize verilen bu yaşama şansı tamamen bir olasılık. Erkek ya da kız olma olasılığı ile, erkeksen daha şanslı ama kız isen vay haline diyebileceğimiz bir dünyanın ortasına düşüyoruz. Tepe takla düşüyoruz demem daha doğru.

Doğarken seçemediğimiz dünya! Ah dünya! vay dünya!...

Geldik! Hadi şimdi yaşa!

Bize sunulan olasılıkla geldiğimiz dünyada bir şekilde büyüyor, öğreniyoruz. Daha doğrusu büyütülüyor, öğretiliyoruz.

Belli bir yaşa kadar bize verilenlerle şekilleniyoruz. Çok fazla seçme şansımız olmadan; kalıpların, kuralların, öğretilerin içinde bazen debeleniyor, bazen de zafer sarhoşu oluyoruz.

Buraya kadar anlaştık mı?

Kendi elimizde olmadan belli bir yaşa gelişimizi anlamak zor değil. Burası değil de sonrası benim konum.

Ben konunun bilinçlendiğimiz sonraki zamanından bahsetmek istiyorum.

*

"Bilince ulaşmış bir insanın alacağı yol" bu konunun damarı. Ana damar mı,  toplar damar mı, atar damar mı yoksa ar damar mı ”siz karar verin".

Damarınıza basarsam da ürkmeyin.


Ey kadınlar!

Sözlerim size çünkü “kadın olmak zor" diye başladık konuya.

Sizlere bu sözü söylerken, beni onaylayan ne çok kadın vardır tahmin ediyorum. Yüzünüz güldü sanki.

Biz kadınlar derdimizi anlayan kadınlara bayılırız. Derdimizi anlayan kadınlara sığınırız, destek ararız, güç alırız. Ah ne de güzel şeyler değil mi?

Ama sözlerim bütün kadınlara değil de bazı kadınlara...Hani "onlar kendilerini bilir" dediklerime..

O bazı kadınlar var ya; itaatkâr ve ahlâkçı,  sosyal statü kazanmak, bir yerlere yamanmak, yaranmak için binbir takla atan, maalesef niteliği azalmış kadınlar...


-Lady Gaga'yı, Lopez'i, Rihanna'yı ezbere bilen, ama sorsan ne Halide Edip’i ne Behice Boran’ı, ne Clara Zetkin’i ne Rosa Luksembourg'u hiç tanımayan lay-lay-lom kadınlar, "zengin koca" kafalamaya ayırdığın vaktin onda birini, hemcinsin olan emekçi kadınların onurlu mücadelesine ayırmış olsaydın, ‘zengin koca'ya ihtiyacın kalmazdı.. Hayatın boyunca "seviyomuş gibi" rol yapmana da gerek kalmazdı..

-Popüler kültürle beslenenler.

Sevgilisine ya da ailesine aldırdığı arabayla, AVM’ye doğru yolda giderken, kırmızı ışıkta durup rujunu makyajını tazeleyen sen, çevrendeki diğer kadınlara, komşularına, akrabalarına, eski arkadaşlarına gösteriş yapıp hava atmaya harcadığın paranın ve vaktin onda birini, herhangi bir eğitim kurumuna ayırmış olsaydın, bir başka hemcinsin, mesela "emine teyze" size haftada iki gün temizliğe gelmek zorunda kalmazdı...

-Zenginlik ve para gösterisini kültür edinenler.

Hele sen yok musun sen teyze !

Küçük kızına, büyük ablası gibi zengin koca bulmasını öğütleyen sen... Kızın yerine sen seçmedin mi hani görücü gelen damat adayını..
"adam müteahhit bi sürü evi var, kızına iyi bakar" demişlerdi sana hani..

Evet sana diyorum. Sen de kendi annenden babandan böyle görmüştün. Kendi kızlarını da kendin gibi büyüttün.. Kişiliksiz, kimliksiz, seçimleri ve kararları olmayan.. Evet kimliksizsin de az çaba harcasan düzeltmek için ne kaybedersin.

Aldığın-alacağın bütün kararlar "el-alem ne der cumhuriyetine ait" ne de olsa..

Bir saat yalnız bırakamazdın kızını nişanlısıyla, bırakacak olsan da, yanlarına ortanca oğlanı nöbetçi olarak dikerdin.. "O eskidendi" demeyin halen var.

Kızına da öğütlerdin kendi saçmasapan cinsel tedbirlerini.. El-alem ne der cumhuriyetine gösterdiğin itibarın onda birini kendi kızına güvenerek gösterseydin, onun da kendi kararları, kendine ait seçimleri olacağını anlardın.

Kocanla bir olup sevmediği, asla sevmeyeceği birine zorlamazdın.

Sen hayatı zaten bol bol kısır, zeytinyağlı dolma, kurabiye ve bol bol kolestrol depolanan altın günlerinden ibaret sanıyorsun..

-El-alem'e karşı ahlak bekçiliği yapmayı görev edinenler.

Şimdi de gelelim sana;

Ofiste senin şu "patronu ya da müdürü kafalıycam" sevdan yüzünden, işte ayağını kaydırdığın daha az kıdemli bi sürü hemcinsin oldu.. Patronunla/müdürünle, işteki üstlerinle olan yapmacık ilişkini, aynı yerde çalıştığın başka hemcinslerini ezmek için kullandın. Onları birer işçi/emekçi olarak değil, sadece birer rakip olarak gördün ve ezdin. Bundan da hiç gocunmadın.

Kariyer statüsünü patronla şirketleştirenler.

Birbirlerinin giyimine, "ne kadarını gösterdiğine" bakan, inceleyen,
kendisinden daha cesur olanları "ayıplayan" pek ahlaklı(!) kadınlar"
sizin ahlakınızda(!) ölçü nedir acaba?


-Ahlakı cinsiyete dayatanlar.

He bir de sen: Entel görünümlü kentli,

Sen ne kadar entelsin?
Ne kadar kentlisin?


-Ne olduğu bilinmeyenler.

Say say bitmez!

Farkında mısınız?

Kadın toplumda, sosyal statü kazanabilmesi için; zengin kocaya, zengin patrona, zengin sevgiliye, entel gösterişe ihtiyacı olmamalıdır. Okuyan, kendi ayakları üzerinde duran kadınlarımız çoğalmalıdır. Varsa da daha çok olmalıdır.

Onların da yetiştirip eğiteceği,
büyüteceği bir kuşak, mücadele edecekleri, sahip çıkacakları bir dava olmalıdır. Varsa da çoğalmalıdır

-Cinsiyetimizi seçmiyoruz ama davamızı seçebiliyoruz.

Bilince ulaşmış her kadın kendini daha çok egitmeli, gelistirmeli, daha çok bilinçlendirrmelidir.

Ne istediğini bilen, kendi kararlarını kendi alabilen, eğitimli, özgürlükçü, bağımsız, sistemin dayatılarından uzak kızlarınız için silkelenin, aydınlanın. Birey olmak cinsiyetle değil, onlara bekçilik yaparak değil sağlam kişilikle oluşur.

Sağlıklı bir toplum da sağlam bireylerden oluşur.

İyiyi ve güzeli oluşturmanın, ilerlemenin ana temeli de budur.

Yüzleri asılanlar var mıdır? Keza damarına bastıklarım mutlaka olmuştur. "Hangi damar" demiştim ya şimdi siz karar verin.
Ana damar mı? atar mı? toplar mı? ar mı? bilemem de...


Olsun olsun "damardan girmek" işe yarar belki de...