Avustralya'dan Türkiye'ye bakış...

Türkiye’nin gündemi ağır. Yoruyor, yoruluyoruz, yorulduk. Taşımıyor yüreğimiz, kaldırmıyor beynimiz... Ne yazı dikiş tutuyor, ne söz. Buralarda kanadı kırık kuştur umutlar artık... Düşler geceden kara.

Alıp başımızı atıyoruz kendimizi dışarı. Gittik ta Avustralyalara kadar. 14 bin 600 kilometre öteye. Umutlarına can suyu vermek için yıllar önce yeni kıtanın yolunu tutmuş, burada hayata tutunmuş, yeni düşler kurup bunları gerçekleştirmeye çalışmış iki kardeş; Buğra ve Burak Sal ile bir güzel söyleştik, dertleştik.  Yayınladık okuyanlarınız olmuştur.

Biri öğretmenmiş. Ama orada öğretmenlik yapmıyor artık. Diğer kardeş aşçılık konusunda uzman. 50 dolayında ülkeyi gezmişler. Şimdi orada bir yandan ticaret yapıyorlar, diğer yandan yayıncılık.

Avustralya’ya yakın Asya ülkelerinden kömür getirip satıyorlar. İthalatçı olmuşlar. Dünyasal adlı kanallarıyla haber sunuyorlar, programlar yapıyorlar.

Düşünüyorumda mesela öğretmen olan kardeş Burak Sal,  Türkiye’de olsa yıllarca tayin bekleyen öğretmenlerden biri olarak kalabilirdi. Umutsuzluğa düşüp sıkıntılar yaşayabilirdi. Şimdi Avustralya’da yeni bir hayat kurmuş kardeşiyle... Ve gelecekle ilgili oldukça da umutlular.

Avustralya’nın pandemi konusundaki başarısından övgüyle bahsederken, batılı ülkeleri de doğal olarak eleştirdiler. Katılmamak mümkün mü? Çağdaşlık demek; para, pul, zenginlik, servetler, teknolojik olarak ileri gitmelerden ibaret değil. Çağdaşlık; insana verilen değerden, kültürden, sağlıktan, eğitimden, eşitlikten, adil ve demokratik bir ülke olmaktan geçiyor. Çağdaşlık demek umutların yıkıldığı değil, yepyeni hayallerin kurulabildiği ülke olmaktan geçiyor birazda.

Pandemide ne oldu? Batılı ülkelerin hepsi de çuvalladı. Demek ki neymiş? Çağdaşız demekle çağdaş olunmuyor, lafla da peynir gemisi yürümüyormuş..

Söyleşiyi görüntülü olarak kaydetmişti Sal kardeşler. Ancak uyarılarına rağmen kamerayı ayarlayamamışım. Birde öyle kahkahalar atmışım ki, bir yayında olacak şey değil. 

-'Bu bölümlere yeni montaj yaparsak, kahkahaları da çıkarabilirsek iyi olur' dedim.

Buğra Sal, 'Abi görüntü kamera ile ilgili. Çok önemli de değil. Kahkahalara gelince. Kahkahaların muhteşem çünkü  kahkaha atabilen insan kalmadı" dedi. 

Söyleşide değil ama özel sohbette söylenmiş bir cümle durumu ne kadar da özetliyor. Türkiye de kahkaha atan insana hasret.  14 bin 600 kilometre öteden bakınca durum böyle görülüyor. Yanlış mı? Hayır. Gerçekten te ağız dolusu gülmelere hasret kaldık.

Ekonomik sıkıntılar, gündemdeki can sıkıcı mafya muhabbetleri... Pandeminin getirdiği ağır psikolojik baskılar ve kent yaşamında yalnızlaşmış insanın, evlere kapanarak iyice yalnızlaşması. Hakikaten büyük bir badireden geçtik, geçiyoruz. Ve kahkaha atmaya hasret kaldık. Sadece Türkiye değil, dünyanın bir çok ülkesinde, bir çok bölgesinde durum böyle. Belkide daha da kötü kimbilir...

Ağız dolusu güldüğünüz günleriniz olsun.

,,,

Yaprağını döken rüzgara kırgın olur dallar,

Dargın olur suyunu çeken güneşe topraklar,

Gözleri yaş dolar dokunsan yaralı yüreklere,

Ve buralarda kanadı kırık kuştur umutlar...

.