akşamın ertesi sorulmaz
karanlıktan geçmeyene
mahzundur seven yürek
kördür, sağırdır, sayrıdır
kopar gider bir kerteye
gece susup, karanlığı demlenince
neyi halledeceksin be neyi
olmak ile ölmek arasında kalırsın
demedi mi kimse sana
ölmeden olunmaz ki bu yerde
karanlık koyu, sessizlik kavi
şimdi, olsan ne olmasan ne
ıslanmışsın ağaçlar gibi
gecenin geç saatinde
*
kokar incirler ıslanınca
kokuşurlar derin derin
çiy düşmüş yapraklarına
sezer çağırırlar bilesin
gidersen,
gidersin, gidersin
git,
gitmelisin
otur kökünden el almış
piçlerinin berisine
daha ne olmasını beklersin
daha ne?
hem iğne gibisin
hem çuvaldızsın kendine
çök usulca şu incirin dibine
çöz içine içini
kara mı o da gece gibi
morkara galiba
soymadan ye meyvesini
yoksa nereye varacaksın
dur orda, bekle
orası eşiktir bilesin
aşınca belki delireceksin
yananın ateşi seyredeni unutmaz
elbet ektiğini biçersin
*
aşk dediğin iptiladır
siner kalbin içinde
bir yudum rüzgâr yeter
tek bir kıvılcım
yanar kalbin ipince
kim duyar seni bağırsan
yapayalnızsın bak
yapayabancı
yapayaslı
yapayaşlı gözlerin
*
mahzundur uzaklıklar
zehir karası gözlerin
zeytin karası görünür
bin yıllık sevdadır bu
ırayınca büyür öldürür
nasıl demediler sana
ölmeden olunmaz ki bu yerde
olmadan ölmeye azmetme diye
nasıl demediler
Fotoğraf: Ömer Faruk Küçükkaya