banner460
banner128

Yağmur, bulutlar ve güneş karışımı bir haftadan merhaba sevgili “Dünlük”… Hafta haberler bakımından iç sıkıcı geçti. Belki gri havanın da etkisi vardır bilemiyorum. Ben de film ve dizi izleyerek değerlendirdim vaktimi. Geçen hafta 2011 yapımı ‘In Time’ Zamana Karşı diye bir film izledim. Çoğu kişi izlemiştir büyük ihtimalle. Andrew Niccol’un senaryosunu yazıp yönettiği filmde Justin Timberlake ve Amanda Seyfried başroldeydi.

*

Film gelecek bir zamanda geçiyor. Bilim o kadar ilerlemiş ki, herkes 25 yaşında kalıyor. O günden sonra da kollarındaki bir dijital saat işlemeye başlıyor. Yeni para birimi zaman. Çalışarak ‘zaman’ kazanıyorlar. Harcarken de zaman harcıyorlar. Mesela bir kahve 2 saat. Otobüs bileti 1 saat iken ertesi gün 2 saat oluyor. Her şeye her gün zam geliyor. Kahramanımız Will varoşta oturuyor. Zaman kazanmak için çalışanlar orada…

*

Derken o varoş kesime bir adam geliyor. Kolunda yüz yıldan fazla zamanı var. Herkese saçıyor adeta. Tabii “zaman”ın kokusunu alan mafyavari tipler adamı öldürüp zamanını almak için hemen bitiveriyorlar. Kahramanımız da adamı kurtarıyor. Adam, görüntüsü 25 olsa da 105 yaşında ve harcayamayacağı kadar çok zamanı var. “Sizin gibiler ölmeli ki, ölümsüzler olsun” diyor. Bir de New Greenwich denilen yer var. Milyon yıl zamanları var. Çünkü varoştakilerin harcadıkları zamanlar onlara ekleniyor. Zaman zengini adam, “Vücudum 25 yaşında ama beynim yaşlandı ve artık ölmek istiyor” diyor. Kolundaki zamanı Will’e aktarıp intihar ediyor.

*

Filmin eleştirisini yapacak değilim. Sadece bana hissettirdiklerini anlatmaya çalışabilirim. Para birimi zaman da olsa, başka şey de, düzen aynı. Birileri sonsuz kazanabilsin diye birileri köle gibi çalışmak zorunda… Ve ne yazık ki o zenginlerin en doyurulmayan yanı aç gözlülükleri… Kişiler, isimler, para birimleri farklı olsa da günümüzle aynı her şey. Her gün gelen zamlar, birilerinin aç gözlülüklerini doyurmak için var.

*

Zaman kavramını düşünmeye başlayınca karşıma da onunla ilgili sözler çıkmaya başladı. Mesela bugün instagramda gördüm. “Hayat bir kere yaşanır diyorlar. Yanlış. Hayat her gün yaşanır. Sadece bir kez ölünür” diye… Sonra Ömer Hayyam’ın dizeleri çıktı karşıma… Kişilik gelişim uzmanlarının ‘An’da kal dedikleri olayı Ömer Hayyam yüzlerce yıl öncesinde çok daha estetik bir dil ile açıklamış. İşte Hayyam’ın dizeleri…

*

“Bir gün ki, gelip geçti, onu yad etme

Ferda da henüz gelmedi, feryad etme

Geçmişle ve gelmemişle uğraşma, bırak

Halinde hoş ol, ömrünü berbat etme”.

*

Filmde sadece varoşta olanlar koşmayı biliyordu, zamanları kısıtlı olduğu için… Zenginler ise koşanlara hayretle bakıyordu. Ben de hayatımın bazı dönemlerinde hep koştuğumu hissettim. Yuvarlak bir tekerleğin içinde koşan deney fareleri gibi üstelik, bir kısır döngünün içinde… Bugün ise Hayyam’ın sözlerine daha yakın hissediyorum kendimi. Düne hayıflansam, bugünüm bozulacak. Gelecek ise meçhul. Hoş geleceği bile isteye mahveden yöneticileri görünce gelecek için kaygı duymamak da imkansız ama yine de bugünümüzü rezil etmelerine izin vermemek elimizde…

*

Güzel işlerle değerlendireceğimiz, boşa geçiyormuş gibi hissetmeyeceğimiz zamanlar yaşamak dileğiyle…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.