banner460
banner128

Yolumuz Gökçeada’ya düştü..

Çatalca ve Silivri’nin köylerindeki doğal güzellik bizi kesmeyince Bayram tatilinin dördüncü günü İstanbul’dan öğleden sonra yola çıktık.  4 saat sonra Çanakkale Kabatepe’ye ulaştık. Şansımız vardı. Hiç beklemeden feribot’a bindik.  1.5 saat kadar sonra da Gökçeada’ya ayak bastık. Kuzu Limanı’nandan Gökçeada yla ulaşmamız fazla sürmedi.   Burada hemen bir farklılığı belirtmeliyim. . Ada bizi çok farklı enfes bir doğal koku ile karşıladı. Kekik  kokusu mu  desek, lavanta mı.? Farklılığı anlayamadık. Belki de ikisi birden..

Bir bayram tatilinin dördüncü günü gelipte burada otel, motel, pansiyonda yer bulmamızın bir şans işi olabileceğini elbet te biliyorduk. Bir de 15 Ağustos’a bir gün vardı. Meyrem Ana’ın göge kabulu nedeniyle çok sayıda rum adaya tören için gelmişti.  Neyse cehaletimize verin adaya giderken sadece bayram kalabalığını düşünmüş bunu hiç aklımıza getirmemiştik, çünkü ne Hüseyin,  ne de ben Ağustos’un 15’in de  Ada’da böyle bir kutlama yapıldığını bilmiyorduk.

Neyseki çadır vardı.  Yer bulamama durumuna karşı biraz hazırlıklı gelmiştik.  Adayı bir uçtan bir uca araçla geçerek  Uğurlu Köyü’ne ulaştık.  Bu köy Gökçeada merkezden 25 kilometre daha batıda.    İki adet göl vardı güzergahımızda.  Küçücük ada da dağlar arasında göl olabilmesi benim için sürpriz oldu.  Daha sonra öğreneceğim. Ada da iki değil tam altı tane de göl var. Bunlardan biri de tuz gölü. Burada insanlar sağlık açısından faydalı buldukları  çamur banyosu yapıyor.

Uğurlu Plajı Türkiye’nin  en batısı oluyor. En doğusu sayılır mı bilmem ama askerlik görevimi Hakkari sınırda yapmıştım. Karşımda İran vardı. Şimdi ise Gökçeada ‘nın batı kıyısında önümde deniz,  karşımda Yunanistan ...

Sabah ışıklarıyla birlikte Ege'nin sularına attık kendimizi.  Suyun çok temiz olduğunu söylememe gerek yok.  İlk fotoğrafımızı sosyal medya da ‘Türkiye’in en batı kıyısından Gökçeada’dan herkese selam’ paylaştık.

Paylaşır paylaşmaz da telefonumuz çalmaya başladı.  Gökçeada uzmanları, adanın güzelliğinden, gezilmesi- görülmesi gereken yerlerinden bahsederek iyi tatiller dilediler. Bir kıymetli arkadaşımız da o akşam Tepeköy’de dünyanın dört bir yanından gelmiş rumların ayini ve eğlencesi olduğunu burayı mutlaka görmemizi önerdi.  İnek kesiyorlarmış, şarap falan gani gani bedava imiş..

Ardından göller, plajlar önerileri.. Yenilecek yemek tavsiyeleri falan.. Telefonu kapatsam mıydı acaba? Hayır kapatmayın.. İşinize yarayacak çok önemil bilgileri çok kısa sürede edineceksiniz.

Neyse Uğurlu köyünden erken çıktık.  Şirinköy diye bir yere ulaştık. Yaklaşık 150-200 hane dolayında bir köy. Hepsi standart bir şekilde aynı şekilde yapılmış. İki katlı bahçeli evler.  Çok sevdim bu köyü..

Sonra kıyı boyunca  Lazkoyu denilen yere doğru yola çıktık.  Evet ifade edildiği kadar güzellikle bir plaj.. Enfes bir su. Bayağı da kalabalıktı.  Biraz da burada yüzdükten sonra, Ada’ya bizden önce gelmiş okul arkadaşımız , meslektaşımız  Yıldırım Boran aradı.  Bizi bulmak üzere ada merkezinden Uğurlu’ya gelmiş. Ancak biz de Lazkoyu’ndan çıkıyoruz.  Tepeköy diye bir yere uğrayacağımızı belirtince o köyün girişinde buluştuk. 

Tepeköy tarihi bir Rum köyü. Dağın eteğinde.  Eski rum evleri. Bu köye tamamen rumlara ait. Evler çok güzel ve otantik. Muhteşem de bir manzarası var.   Fotoğrafçılar için yaratılmış bir köy denilebilir. Ada da köyler kıyılırdan çok dağ eteklerine kurulmuş. Bunun nedeni korsan saldırılarına karşı korunmakmış. Meryem Ana etkinliği bu köyde gerçekleştiriliyor.  Kilise önünde bize de et ve keşkek gibi bir yiyecek ikram ettiler.  Sokaklarda oldukça çok Rum var. Türklerde var tabi. Akşam bu köye tekrar dönmek üzere ayrıldık. Gökçeada’nın merkezin içinde turladık biraz.  Güzel  bir kasaba.  Görülmesi gerek. Sokakları, rum cafeleleri, küçük restaurantları..  Fiyatlar İstanbul’dan pahalı. Yani 1.5 katı diyelim.  Yiyecekler böyle. İçecekler de.

Sonra ordan doğru Tuz gölü’ne.. Aydıncık  Plajı’na doğru.  Aynen anlatıldığı gibi. Bir çok insan Tuz Gölü denilen alanda simsiyah çamur banyosu yapıyor.  Cilt yenileniyor, cilt ile ilgili sorunlara derman oluyormuş.  Bilmiyorum öyle dedi sorduklarımız.. Biz seyretmekle yetindik.

Sonra tekrar merkez, ardından Tepeköy..  Hayatımda bu kadar rumu ilk defa bir arada görmüş oldum. İçkiler ve rum şarkıları eşiğinde bir akşam. Meyhanelerden yükselen nağmeler eşliğinde oynayan rumlar. Ve onları izleyen çoğunluk.  Meyhane kültürü rumlara ait olmalı.  Yolu oldukça dik olan Tepeköy’den gece yarıyı bulurken ayrıldık.  O gece konaklayacağımız  adanın en doğusundaki kamp alanına ulaştık.  Sabahleyin ise öğlene kadar denize girdikten sonra akşama doğru dönmeyi planlamıştık. Ancak sabaha doğru şiddetli bir fırtınayla uyandık. Denizi bir yana bıraktık. Limandaki gişeden dönüş için bilet almak istedik ama satış için araç kuyruğuna girmemiz ya da internet üzerinden bilet alabileceğimiz bildirildi. O araç kuyruğunu beklemek çok zordu. Hem kahvaltı etmek hem de çarşıyı gezmek üzere merkeze gittik. Orada da bilet alırız diye düşündük. Ancak  internet üzerinden bilet almak mümkün değildi. Çünkü o gün hepsi satılmış gözüküyordu.

O sinirle tekrar limana dönüp bilet işimizi garantilemek istedik. Limanda bir vapur kalkmak üzereydi. Ve son araç olarak beklemeden kendimizi feribot ta bulduk. Şaşırdık mı ? Hayır . Çünkü Gökçeada da  sürprizlerin ülkesi Türkiye’mize aitti.  Ya da bizim şansımız üzerimizdeydi. 

Dönerken aklımda; göller, doğadan yayılan enfes koku,  dağlarda keyfince dolaşan keçiler, tertemiz sularıyla plajlar, rum köyleri,  küçük ve şirin cafeler , evler kaldı.  Ve artık yaşarken Türkiye sınırları içinde görülmesi gereken yerlerden birini görmüş olmuştuk  Siz de zamanınız olursa görün. Pek farklı bir şey olmamış gibi oluyor hayatınızda ama ,  aslında sizinde farkında olmadığınız bir çok yeni şeye şahitlik ediyorsunuz. Zamanla anlayacaksınızdır .  Hiç bir şey olmamış olsa bile bir şeyler olmuş oluyor..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.