banner460
banner128

Su değil zehir akıyor

TMMOB Çevre Mühendiisleri Odası Başkanı Dr. Baran Bozoğlu, “ Ülkemizde 8 su havzasında (Susurluk, Meriç - Ergene, Konya Kapalı, Büyük ve Küçük Menderes, Gediz, Kuzey Ege ve Burdur) toplam 750 dere ve gölün sadece 6 tanesi kirlenmemiş durumdadır. Yani bu havzalardaki suların %99’u kirlenmiştir.  “ dedi.

TMMOB Çevre Mühendisleri odası Başkanı DR. Baran Bozoğlu, Dünya Çevre Günü vesilesiyle bir açıklama yaparak, insan sağlığını birinci derecede ilgilendiren çevresel sorunlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.  Dr. Bozoğlu’nu konuyla ilgili geniş değerlendirmesi şöyle.

5 Haziran 1972 yılında BM Stockholm Konferansı’nda insan ve çevre arasındaki ilişki üzerinde durulmuş ve bugün Birleşmiş Milletler tarafında Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. 2019 yılı Dünya Çevre Günü’nün teması ise “Hava Kirliliği ile Mücadele” olarak belirlenmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre artan nüfus, fosil yakıt tüketimi kaynaklı ve temiz yakıt ve teknolojilerinin kullanılmaması ile kirlenen hava nedeniyle her 10 kişiden 9’u kirli hava solumaktadır.

Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı yılda yaklaşık 30.000’dir. Fosil yakıt kullanımı kaynaklı olan bu sağlık sorunu ülkemizde yoğunlaşarak artmaktadır. Türkiye’nin havası AB’ye göre en az %33.4 daha kirlidir. Hava kirliliği kaynağı olan fosil yakıt kullanım oranı ülkemizde %88’dir. Özetle, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen tema, ülkemiz için yaşanan en önemli çevre sorununa karşı dikkat çekmek amacıyla oldukça değerlidir.

2017 yılında yaklaşık 34,4 milyar TL çevre koruma harcaması yapılmıştır. Bu harcamaların %49’u atık yönetimi ve %35’i atıksu yönetimi konularında olmuştur. Dış ortam hava kirliliğini engelleme ve azaltma ve iklime yönelik olarak ise sadece %2 oranında harcama yapılmıştır. Hava kirliliği ülkemizin en önemli sorunudur bu sorunun çözümüne yönelik daha fazla bütçe ayrılması ivedi bir ihtiyaçtır.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, Genel Kurulumuzda alınan karar doğrultusunda, Dünya Çevre Günü, Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak ele alınmakta, ekolojik yıkımın etkileri ve bu yıkıma karşı çözüm önerileri topluma aktarılmaktadır. Kuşkusuz, ülkemizde çevre yönetimi alanında güzel gelişmeler de yaşanmakta, düzenli depolama sahalarının, atıksu arıtma tesislerinin sayısı artmakta, alt yapı güçlendirilmekte, ağaçlandırma faaliyetleri de yapılmaktadır. Maalesef, bu gelişmelerin yanında, çevre kirliliği halen artmakta, mevcut orman dokusu yok edilmekte, çalışmayan atıksu arıtma ve içme suyu arıtma tesisleri de bulunmakta, derelerimiz, havamız ve toprağımız kirlenmeye devam etmektedir. Örneğin, Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde %56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek %19’a gerilemiştir. Bizlere düşen görev, sorunları dile getirerek çözüme katkı vermek, toplumda ve kamu yönetiminde farkındalık yaratmaktır. Bu kapsamda, sorun alanlarına yönelik mevcut duruma dair görüşlerimiz ve önerilerimizin bir kısmı bu rapor ile derlenmiştir.

AB İLERLEME RAPORU

29 Mayıs 2019 tarihinde 27. Başlıkta “çevre ve iklim değişikliği” alanını da kapsayan AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu yayımlanmıştır. Raporda, çevre alanında kurumsal kapasitenin yetersizliği, denetimlerin yetersizliği, ÇED sürecinin doğru uygulanmadığı, halkın katılımı ve çevresel bilgiye erişim konusunda çalışma yapılması gerektiği, Paris İklim Anlaşması’nın uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Yerel temiz hava eylem planlarının hala 17 kentte oluşturulmadığı vurgulanmıştır. Yerel ve bölgesel bazda atık yönetim planlarının uygulanmasında, geri dönüşümün teşvik edilmesinde daha fazla çabaya ihtiyaç olduğu not edilmiştir. İklim değişikliği konusunda ise AB’nin 2030 hedeflerine uyum konusunda adım atılmadığı, iklim değişikliği politikasının diğer sektörlere yeterince yansıtılmadığı belirtilmiştir.

Özetle, Odamızın tespitleri doğrudan raporda yer almaktadır. Bu nedenle, siyasi partilerin ve bürokratların AB ilerleme raporundan önce Odamızın açıklamalarına kulak vermesi bu uluslararası raporlarda belirtilen hususların önceden çözülmesini sağlayacaktır.

İKİ OLUMLU MAHKEME KARARI!

Son bir yıldır Odamızın çabaları ile iki olumlu mahkeme kararı alınmıştır.

Birincisi, Çevresel Etki Değerlendirme Raporları’nın süresiz bir şekilde kamuoyuna açık hale getirilmesi için verdiğimiz hukuki çaba sonuç bulmuş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 29.06.2015 tarihli yazısı ile uygulamaya aldığı ÇED raporlarının erişimine 30 günlük süre kısıtlaması mahkeme tarafından iptal edilmiştir. Özetle, ÇED olumlu kararı alınan projelere ait ÇED raporları süresiz Bakanlık internet sitesinde herhangi bir kısıtlama olmadan kamuoyuna açık hale getirilmelidir. AB ilerleme raporunda da belirtilen çevresel bilgiye erişim sorununu da yaratan bu uygulama vatandaşlarımızın kendi yaşam alanındaki projeleri takip etmesini, verilen taahhütlere uyumu kontrol etmesini engellemekteydi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı mahkeme kararını uygulamaya, 29.06.2015’den önceki uygulamaya dönmeye davet ediyoruz.

İkinci önemli karar ise tehlikeli atık yönetimindeki soruna dairdir. Karabük OSB’den Marzinc’e ait 15 kat fazla kurşun barındıran tehlikeli atıklara Bakanlık tarafından verilen bir yazı ile “tehlikesiz” atık niteliği verilmiş ve bu tehlikeli atıklar tehlikesiz atık muamelesi görerek İstanbul ve Ankara’ya sevk edilmiş, tehlikesiz atık sahalarına yani yeterince önlemin olmadığı sahalara depolanmıştı. Odamız konuyu gündeme getirmiş, Bakanlığa hatalı uygulamasından vaz geçmesini belirtmiş ancak karşılığında Bakanlık sayfasında yayımlanan talihsiz bir yazı ile uygun olmayan ithamlara maruz kalmıştı. Bugün haklılığımız bir kez daha ortaya çıktı. Ankara Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün Ankara’da bu atıkların döküldüğü alana dair kestiği çevre cezasının ardından, davamız sonucunda mahkeme tehlikeli atıklara tehlikesiz atık nitelendirmesinin yapılamayacağını belirterek Bakanlığın yazısının iptaline karar verdi.

Tehlikeli atık yönetimi için tarihi bir karar olan bu mahkeme kararı ile ülkemizdeki tehlikeli atıklara dair uygun olmayan bir uygulama iptal edilmesi ve içtihat oluşması sağlandı.

Öte yandan, yılda 5 milyon tona ulaşan tehlikeli atıkların Bakanlık tarafından “beyan” üzerinden sadece 1.4 milyon tonunun kayıt altına alınabildiği, geri kalanının kayıt altına alınmaması nedeniyle nerede olduğu bilinmemektedir. Özetle ülkemizde oluşan tehlikeli atıkların yarısından fazlası topraklarımızı, yüzey sularımızı, yer altı sularımızı, orman alanlarımızı kirletmeye devam etmektedir…

SINIRIMIZDAKİ OLASI NÜKLEER KAZAYA KARŞI HAZIRLIKSIZIZ

Geçtiğimiz günlerde, Akkuyu’da inşaatı başlatılan nükleer santralin zeminini oluşturması ön görülen betonda ikinci çatlağın yaşandığı gündeme gelmiştir. Söz konusu sorun aslında nükleer santrallerde yaşanabilecek bir kazaya ne kadar hazırlıklı olduğumuz sorusunu akıllara getirmektedir.

Ermenistan’da bulunan Metsamor nükleer santrali Iğdır il sınırımıza 16 km uzaklıkta, depreme karşı bir önlemi bulunmamakta, tıpkı Çernobil nükleer santrali gibi koruma havzası bulunmamaktadır. Ancak bu kadar riski barındıran bu nükleer santralde yaşanabilecek olumsuzluğa karşı il sınırımızdaki iller dahil hazır olmadıkları görülmektedir. Valiliklerin biran önce bölgede yaşayan vatandaşlarımız ile acil durum planını paylaşmalı, eğitim seferberliği başlatmalıdır. Aksi halde şuanda, vatandaşlarımızın olası bir kazaya dair ne yapacakları bilinmemekte, olası kazada kullanılması gereken iyot tabletlerine dair hazırlıklı olunup olunmadığı sorular barındırmaktadır.

SULARIMIZ YOK OLUYOR!

Dünya çapında su kullanımı 1980’lerden bu yana yılda yaklaşık %1 oranında artmaktadır. Küresel su ihtiyacı, 2050 yılına kadar bu oranda artması beklenmekte olup, bu da endüstriyel ve yerel sektörlerin artan talebine bağlı olarak mevcut su kullanım seviyesini %20 ile %30’un üzerinde bir artışa neden olacağı düşünülmektedir. 2 milyarı aşkın kişi, su stresi olan ülkelerde yaşamaktadır. Bunlara ek olarak, yaklaşık 4 milyar kişi yılın en az bir ayında şiddetli su kıtlığı yaşamaktadır.

2016 yılı için ülkemiz yüzey sularının kalite sınıflarına göre sınıflandırmaları gösterilmektedir. Bu verilere göre 158 yüzey suyumuzun %33’ü 4.sınıf , %21’i 3.sınıf ve %20’si 2.sınıf kalitededir. Başka bir değişle, ülkemiz yüzey sularının yaklaşık %74’ü kirlenmiştir.

2015 yılında 141 yüzey suyumuzun 111 tanesi içme suyu kalitesinde değilken; 2016 yılında 158 yüzey suyumuzun 116 tanesi içme suyu kalitesinde değildir.

Ülkemizde termik santral kaynaklı atıksu oluşumu 2014’de %50 iken 2016 yılında %57’ye çıkmıştır. 

1397 belediyenin 1338’inde kanalizasyon şebekesi vardır, 59 tane belediyede kanalizasyon şebekesi bulunmamaktadır. Ülke nüfusunun %89,7’sine kanalizasyon hizmeti verilmektedir. Ayrıca, TÜİK 2017 verilerine göre 816  belediyede atıksular arıtılmadan doğaya verilmektedir.

DSİ verilerine göre ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.350 m3‘tür ve Türkiye su azlığı yaşayan bir ülkedir. 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyonu bulması öngörülmektedir. Bu durumda kişi başına düşen su miktarı 1100 m3‘e düşecek ve su kıtlığı yaşanabilecektir.

Kentlerimizde içme ve kullanma suyu olarak evlerimize iletilen sular iletim hatlarında kayboluyor. İletim hatlarında kaybolan su miktarı 2019 yılı hedefi %30 ve 2023 hedefi %25 olarak belirlenmişti. Ancak şuanda, Ankara’da %36, İstanbul’da %24, İzmir’de %30, Antalya’da %35, Adana’da %33, Balıkesir’de %49, Aydın’da %53, Kahramanmaraşta %59, Gaziantep’te %40, Diyarbakır’da %53, Van’da %64, Şanlıurfa’da %67, Muğla’da %53, Kocaeli’nde %32 su kaybı yaşanmaktadır. Hakkai %82 ve Mardin %77 ile su kaybının en çok olduğu illerdir. Doğu ve Güneydoğu illerimizde su kaybının daha fazla olduğu görülmektedir. İçme ve kullanma suyu olarak büyük maliyetlerle temin edilen suyun iletim sürecinde sızıntı v.b. nedenlerle kaybolması gereksiz daha fazla su çekilmesini sağlamakta, maliyetleri arttırmakta ve dolayısıyla çevresel ve ekonomik bir sorun yaratmaktadır.

8 su havzasında (Susurluk, Meriç - Ergene, Konya Kapalı, Büyük ve Küçük Menderes, Gediz, Kuzey Ege ve Burdur) toplam 750 dere ve gölün sadece 6 tanesi kirlenmemiş durumdadır. Yani bu havzalardaki suların %99’u kirlenmiştir. 

Ülkemizde evsel ve endüstriyel atıksuların yeniden kullanım oranı %1‘in altındadır. İklim değişikliğine uyum ve su kıtlığı riski göz önünde bulundurularak arıtılan atıksuların kentlerde tekrar kullanım oranı %1‘de yukarılara çekilmeli, kent içerisindeki park bahçe sulama faaliyetlerinde değerlendirilmelidir.

Meriç - Ergene havzasında bulunan yeraltı sularının yarısının tükenmeye başladığı ve tamamının kirlenmiş olduğu görülmektedir. Aydın ve Denizli illerini de kapsayan Büyük Menderes havzasında yer altı sularının yarısı, İzmir‘in de bulunduğu Küçük Menderes havzasında yer altı sularının yaklaşık üçte ikisi, Manisa‘yı da kapsayan Gediz havzasının yer altı sularının yaklaşık dörtte biri, Bursa‘yı kapsayan Susurluk havzasının yer altı sularının üçte ikisi yoğun miktarda kirlenmiştir.

Adapazarı, Eskişehir, Ankara illerini de kapsayan Sakarya, Afyonkarahisar‘ı kapsayan Akarçay, Manisa ve İzmir‘i kapsayan Gediz havzalarında çok hızlı bir şekilde yer altı suyu seviyesi azalmaktadır.

25 nehir havza planının sadece 5’i tamamlanmıştır. Plansızlık nedeniyle havzalarımızda koruyucu ve çevre sorunlarını önleyici bir yaklaşım hayata geçirilememektedir. Vakit kaybetmeden bu planların tamamlanması gerekmektedir.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE VE UYUM

TÜİK verilerine göre toplam sera gazı emisyonu 526,3 milyon ton (Mt) olarak hesaplanmıştır; emisyonlardaki en büyük pay %72,2 ile enerji kaynaklıdır, daha sonra sırasıyla %12,6 ile endüstriyel işletmeler ve ürün kullanımı, %11,9 ile tarımsal faaliyetler ve %3,3 ile atık takip etmektedir

1990 yılına kıyasla 2017 yılında CO2 eşdeğeri olarak toplam sera gazı emisyonu%140,1 oranında artmıştır. 1990 yılında kişi başına düşen CO2 eşdeğer emisyonu 4 ton iken, 2017 yılında bu veri 6,6 tona çıkmıştır.

ENLER!

TÜKETİMDE EN TASARRUFLU KENTLER

TÜİK tarafından paylaşılan en son verilere göre kentlerin su, atıksu ve atık konusundaki durumu değerlendirilmiştir.

Türkiye genelinde belediyelerden kişi başı çekilen günlük ortalama su miktarı 217 litredir. Türkiye genelinde belediyelerden kişi başı deşarj edilen günlük atıksu miktarı ise 183 litredir. Buna göre,

Türkiye’de kişi başına en çok su tüketen ilk 5 il; Sakarya, Trabzon, Gaziantep, Kahramanmaraş, Erzurum’dur. Kişi başına en az su tüketen yani tasarruflu ilk 5 il ise; Diyarbakır, Bursa, Şanlıurfa, İzmir ve Manisa’dır.

Kişi başına en çok atıksu çıkan ilk 5 il; Trabzon, Antalya, Muğla, Aydın, İstanbul’dur. Kişi başına en az atıksu çıkan ilk 5 il ise; Mardin, Diyarbakır, Tekirdağ, Erzurum ve Bursa’dır. 

Ülkemizde günlük kişi başına toplanan ortalama atık miktarı 1,17 kg’dır; üç büyük ile bakıldığında ise İstanbul, Ankara ve İzmir için bu sayı sırasıyla 1,30 kg, 1,14 kg ve 1,32 kg’dır. Kişi başına günde oluşan en çok atık sırasıyla Muğla, Balıkesir, Aydın, Antalya, Tekirdağ’da oluşmaktadır. Kişi başına günde en az atık oluşturan iller ise Kahramanmaraş, Trabzon, Mardin, Erzurum, Kayseri

Gürültü kirliliğinin birinci öncelikli sorun olduğu iller Adana, Antalya ve Eskişehir illeridir. Gürültü kirliliğinin ikinci öncelikli sorun olduğu iller Sivas ve Tunceli illerken, üçüncü öncelikli sorun olduğu iller Çorum, Iğdır, Kahramanmaraş, Karaman ve Sakarya’dır

EN OLUMLU GELİŞMELER

29 Kasım 2018 tarihinde Çevre Kanunu Değişikliği TBMM’de onaylanmıştır. Kanun ile birlikte çevre mühendisleri çevre danışmanlık faaliyetini herhangi bir belge, ücret, sınav ve eğitim kısıtlaması olmadan yapma hakkını elde etmiştir. Ayrıca, atık yönetiminde birçok ülkede uygulanan “sıfır atık” yöntemi yeni bir yaklaşım olarak yerini almış, plastik poşete sınırlama getirilmiş, ulaşımdan kaynaklı hava kirliliğine dair yeni yaptırımlar getirilmiş, yeni yatırımlara çevresel maliyete yönelik teminat uygulaması getirilmiştir. Ambalaj atıklarının yönetimine dair yeni bir finansal yöntem planlanmıştır. Geri Kazanım Katılım Payı (GEKAP) olarak ifade edilen yaklaşımda toplanacak paraların bu alana aktarılması, atık yönetiminde çalışma yapan belediyelere ve firmalara herhangi bir siyasi ayrım yapmadan yönlendirilmesi gerekmektedir.

Kentsel Atıksu Artıma Tesislerinin %50’ye yakınının verimli işletilemediği bilinmektedir. Bu tesislerin verimli işletilebilmesi adına Atıksu Arıtma Tesislerinde Çalışacak Teknik Personele Dair Tebliğ 23.05.2019 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tebliğ ile birlikte bütün atıksu arıtma tesislerinde çevre mühendislerinin tesis sorumlusu olarak bulundurulması zorunluluğu getirilmiştir. Atıksu arıtma tesislerimizin daha verimli çalışması ile birlikte dere, deniz, göl ve yer altı sularımız daha iyi korunabilecek, kirlenmesi önlenebilecek, soframıza gelen besinlerin daha sağlıklı olması sağlanabilecek ve içmesuyu kaynaklarımız korunarak daha ucuz içmesuyu temin edilebilecektir.

EN OLUMSUZ GELİŞMELER

Gaziemir Radyoaktif Atık Alanı Hala Olduğu Gibi Duruyor, Toprağımızı, Suyumuzu Kirletmeye Devam Ediyor!

İzmir Gaziemir’de 2007 yılında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından tespit edilen ve 2012 yılında basına yansıması ile gündem olan radyoaktif ve tehlikeli atıklar hala bölgeden kaldırılmadı ve rehabilitasyon gerçekleştirilmedi. Miktarının 100 bin ton olduğu raporlarda belirtilen radyoaktif atıkların üzerine ne yazık ki 2015 yılında bilim dışı bir uygulama ile toprak döküldü. 2017 yılında atıkların kaldırılması ve rehabilitasyon için alınan ÇED olumlu kararına rağmen hala herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Bölgede yaşayan insanlar, çocuklar risk altındadır. Toprağımız, yer altı sularımız kirlenmeye devam etmektedir.

21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken, sıfır atık kavramı ülkemizde gündem olmuşken, 12 yıldır İzmir gibi bir büyük kentin, turizm bölgesinin tam ortasındaki radyoaktif atıkların yönetilememesi, bertaraf edilmemesi olumsuzlukların en başında gelmektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eğer görevini yapmıyorsa, yeni İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Tunç Soyer’i sorumluluğu üstlenmeye ve çözüm üretmeye davet ediyoruz. Bakanlığımıza da Belediyemize de her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu da ayrıca belirtmek isteriz.

Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesinde Yine Erteleme!

18.08.2010 tarihinde AB uyum sürecinde Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik yayımlanmıştı. Bu yönetmelikle son zamanlarda artan endüstriyel kazaların (yangın, patlama v.b.) önlenmesi hedeflenmişti. Ancak yönetmeliğin uygulanması 30.12.2013, 02.08.2016, 18.07.2017 tarihlerinde yapılan yönetmelik değişiklikleri ile ertelendi. Ertelenen maddeler arasında, riskin azaltılması için sanayicilerin alacağı önlemler, olası kaza durumunda nasıl müdahale edileceğine dair planlar bulunmaktaydı. 2019 yılında uygulanması beklenen yönetmelik 02.03.2019 tarihinde yapılan yönetmelik düzenlemesi ile ertelendi. Özetle, 2010 da çıkartılan yönetmeliğin uygulanması 01.07.2020 yılına ertelenmiş oldu. Peki bu ne anlama geliyor? Özetle, şuanda sanayi alanında yaşanacak bir kazaya karşı hem kurumlarımız hem de kazanın olma potansiyeli olan sanayici bu kazalara hazır değil, nasıl müdahale edileceğini, ne gibi önlemler alması gerektiğini netleştirmemiş, olası kazayı önlemek adına yatırım yapması zorunlu değil…

İthal Atık Sorunu: AB’nin, ABD’nin Çöplüğü Olma Yolunda İlerliyoruz!

Çin’in aldığı önlemler nedeniyle AB, ABD, İngiltere gibi bölgelerden ülkemize gönderilen atıkların miktarı hızla artmaktadır. 2016 yılında 159.569 ton olan ithal plastik atık miktarı 2017 yılında 261.863 ton ve 2018 yılında ise 439.909 tona ulaşmıştır. 2017 yılında bu ithalattan kaynaklı cari açık 52 milyon avroyu geçmiştir.

AB’den ülkemize gönderilen atıkların oranı 2004’de %20’yi bulurken bugün %35’lere ulaşmıştır. Kuşkusuz gelen bu atıkların tamamı geri dönüşüme uğratılamamakta, %50 ye yaklaşan oranlarda çöp niteliğinde olduğu ön görülmektedir. Özetle ülkemiz diğer ülkelerin çöplüğü haline gelme riski taşımaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve Ticaret Bakanlığı’na yazdığımız yazılara verilen cevaplarda ise denetimin neredeyse yapılmadığı, denetime dair sorduğumuz soruyu Bakanlıkların birbirine yönlendirmesinde de görülebilmektedir. Kontrolü yetersiz olan bu sürecin sonunda vahşi depolama alanlarının artması, mevcut depolama tesislerimizin kapasitesinin erken dolması, havamızın, toprağımızın, suyumuzun daha fazla kirlenmesi aynı zamanda da kendi atıklarımızı yönetememe riski oluşmaktadır.

Bakanlıkların acil bu konuda bir kısıtlama, koşul getirerek denetimleri arttırması gerekmekte, sosyal medya üzerinden bile pazarlanmaya başlanan bu ithal atık sorununun üzerine vakit kaybetmeden gidilmelidir.

Ölçüm İstasyonlarımız İyi Çalışmamaktadır, Hava Kirliliği Gittikçe Artıyor!

Hava kirliliği raporumuzda ülkemizdeki kentlerin tamamında hava kirliliğinin artmaya devam ettiği tespit edilmiştir. Ancak en dikkat çekici durum ölçüm istasyonlarının son bir yıldır yeterli ölçüm yapmadığı, en önemli kirlilik parametrelerini ölçmediğidir.

  • PM2,5 parametresine göre, 313 istasyonun 68 tanesinde ölçüm yapılmıştır ve ölçüm yapılan istasyonların %69’unda güvenli veri alımı yoktur. PM2,5 parametresi için havası kirli illerin başında; Amasya, Ankara, İstanbul, Bolu, Bursa, vb. yer almaktadır. Ayrıca, PM2,5 parametresi için sınır değer mevzuatımızda yer almamaktadır.
  • PM10 parametresine göre, 219 istasyonun %38’inde güveli veri alımı yoktur. Yaklaşık 60 milyon kişi PM10 yıllık ortalama limitin aşıldığı ve yaklaşık 20 milyon kişi ise soluduğu hava hakkında yorum yapılamayan yerlerde yaşamaktadır. İstanbul için bakıldığında ise yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığı bölgelerde ölçüm ler hiç yapılmamış ve hava kirliliği hakkında yorum yapılamamaktadır. PM10 parametresi için havası kirli illerin başında; Kahramanmaraş, İstanbul, Ankara, İzmir, Muğla vb. yer almaktadır.
  • Saatlik ve günlük SO2 (kükürtdioksit) ölçümü yapan 81 ildeki 213 istasyonun %44’ünde güvenli veri alımı yoktur ve yaklaşık 30 milyon kişi güvenli veri alımının olmadığı bu bölgelerde yaşamaktadır. Kükürtdioksit kaynaklı hava kirliliği yaşayan illerin başında; İstanbul, Adana, Edirne, Ağrı vb. iller yer almaktadır.
  • NO2 (azotdioksit) parametresine göre, 173 istasyonun %56’sında güvenli veri alımı yoktur. NO2 parametresi için havası kirli illerin başında; Adana, Amasya, Ankara, İstanbul vb. iller yer almaktadır.
  • Yıllık NOX (azotoksitler) verilerine göre 173 istasyonun %57’sinde güvenli veri alımı yoktur. NOx parametresi için havası kirli illerin başında; İstanbul, Ankara, Adana, vb. iller bulunmaktadır.
  • CO (karbonmonoksit) parametresine göre 101 istasyonun %63’ünde güvenli veri alımı yoktur.
  • O3 verilerine göre 125 istasyonun %57’sinde güvenli veri alımı bulunmamaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi almak için Odamız tarafından hazırlanan Hava Kirliliği Raporu 2018’i inceleyebilirsiniz.

Konya’da Topraklarımız Yok Oluyor!

İklim değişikliği sorunu ile birlikte ülkemizde kuraklık artmakta, 2030 yılında İç Anadolu Bölgemizde kuraklığın geri dönülemez hale gelme riski bulunmaktadır. Bu risk birçok ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmada belirtilmekte, Bakanlıkların raporlarında da yer almaktadır. Ancak buna rağmen, kuraklığı yaşayan, yer altı suyu rezervleri yetersiz olan Konya Karapınar Bölgesi’nde 2000 yılından itibaren sulu tarıma geçilmiş, hali hazırda 100.000’i aşkın kaçak, kontrolsüz yer altı suyu kuyusu olduğu bilinen bölgede bir de su tüketimi fazla olan büyük baş hayvancılık, yonca, mısır gibi üretim yöntemleri teşvik edilmiştir. Gelinen noktada yer altı suyunun çekilmesi ile birlikte bölgede obruklar oluşmaya başlamıştır. Obrukların 2000 li yıllardan sonra arttığı görülmektedir.

2019 yılında Şubat ayında 6 günde 3, Nisan ayında 3 ve Mayıs ayında da 2 çapı ve derinliği geniş obruk oluşmaya devam etmiştir. Obruk oluşumu aynı zamanda bin yılların sonucu oluşan verimli toprakların da kaybı anlamına gelmektedir.

İklim Değişikliğine Uyum Dairesi ve Sıfır Atık Dairesi Kapatıldı!

Son bir yılında dikkat çekici en olumsuz gelişmelerinden bir tanesi de, son bir yıldır Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kurulan iki önemli dairenin kapatılmasıdır. Sıfır Atık Dairesi ve İklim Değişikliğine Uyum Dairesi en önemli sorunlara daha kurumsal odaklanmak ve çözüm üretebilmek adına kurulmuştur. Ancak ne gariptir ki, bu iki daire de henüz 1 sene dolmadan kapatılmıştır. Bu durum bile ülkemizde iklim değişikliği ve atık yönetimine yönelik olarak politikalarımızın ve uygulamaların iyi planlanmadığını göstermektedir.

11 Temmuz 2018’de Türkiye Limiti Aşmıştır!

Dünya Limit Aşım Günü (Earth Overshoot Day) dünyanın bir yıldaki yenilenme kapasitesinin tükendiği gün anlamına gelmektedir (Earth Overshoot Day). 2018 yılı için bu gün 2 Ağustos olmuştur, diğer bir deyişle, 2018 yılı için yıllık kapasitenin tamamı 2 Ağustos 2018 günü itibariyle tükenmiş kabul edilmektedir. Bu değer dünyanın geneli için olduğu gibi, ülkeler bazında da hesaplanmaktadır. Eğer tüm dünya, seçilen ülkedeki kişi başı tüketim kadar tüketirse dünyanın yıllık kapasitesinin biteceği gün, o ülkenin Limit Aşım Günü olarak kabul edilir. 2018 verilerine göre, Türkiye’nin Limit Aşım Günü, 11 Temmuz olmuştur. Bu gün, dünya ortalaması olan 2 Ağustos’tan 21 gün öncedir. Bu da, Türkiye’nin kaynaklarını küresel ortalamadan daha hızlı tükettiği anlamına gelmektedir.

ÖNERİLERİMİZ;

2020 Dünya Çevre Gününe kadar;

  1. İzmir Gaziemir’deki radyoaktif ve tehlikeli atıklar temizlenmesi ve bölgenin rehabilite edilmesi, 
  2. Hava kirliliğini azaltmaya yönelik sanayi tesislerinin, yakıtların ve araçların denetimlerinin arttırılması,
  3. Doğalgaz imkanı olan ve hava kirliliği yaşayan bütün belediyelerde kömür yardımı yerine doğalgaz yardımına geçilmesi ya da alternatif ısınma yöntemlerinin tercih edilmesi,
  4. Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesine yönelik mevzuatın ertelenmemesi,
  5. Kamu yararı gözeten, ekolojik denge ve iklim değişikliğini ön gören bir Su Kanunu TBMM’de yasalaşması,
  6. Çevre Bakanlığı kurulması,
  7. Bütün kurumların verilerini bildireceği ve kamuoyu ile paylaşılacak bir su bilgi sistemi kurulması,
  8. İklim Değişikliğine Uyum amacıyla belediyelerin uygulayacağı iklim değişikliğine uyum planlarının zorunlu hale getirilmesi ve sistematik oluşturulması adına yönetmelik yayımlanması,
  9. Belediyelerin su kayıplarını engelleyici alt yapı çalışmalarını yaparak %20 seviyelerine çekmeleri,
  10. Sıfır Atık kapsamında Kanun’da yer buluna Geri Kazanım Katılım Payına yönelik mevzuat çalışmasının tamamlanması,
  11. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çevresel denetimlerini arttırması ve bunun için kamuya çevre mühendisi istihdamı sağlanması,
  12. Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’de görüşülerek onaylanması,

İvedi ihtiyaçlar arasında yer almaktadır. Hükümete, belediye yönetimlerine ve özel sektöre bu alanda önemli sorumluluklar düşmektedir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.