banner460
banner128

Göllerin suyunu çaldık, kuruttuk!

Haber: MUSTAFA KAZIM AYDIN

Limnolog Dr. Erol Kesici, ISUBÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi’nin internet üzerinden düzenlediği seminerde Türkiye’nin ‘‘su fakiri değil, su sefili halinde’’ olduğunu söyledi, ‘‘Göllerin suyunu çaldık, 60 yılda 60 göl kurudu. Yaşadıklarımız takdiri ilahi değil, takdiri siyasidir’’ dedi.

Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (ISUBÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi’de Türkiye’nin su kaynaklarına yönelik tehlike ve tehditlere dikkatleri çekmek için, internet üzerinden düzenlenen seminerlere (webinar) devam ediliyor. Bu seminerlerde son bir ayda, dost acı söyler misali, su kaynakları konusunda bilimsel bulgulara dayalı gerçekleri çekinmeden ve bıkıp usanmadan dile getiren iki bilim insanı ağırlandı.

3 Mayıs’ta Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nden Prof. Dr. İskender Gülle, ‘‘Limnoloğun Not Defterinden Yansımalar: Su Kaynaklarımız ve Geleceği’’ konulu seminer vermişti.

7 Haziran’da da fakültenin Su Enstitüsü’nün kurucusu ve eski öğretim üyesi Limnolog Dr. Erol Kesici ağırlandı. Dr. Erol Kesici, ‘‘Doğal Göllerimiz: Kuraklık ve Eğirdir Gölü’’ konulu seminerde, su kaynaklarımıza yönelik günden güne büyüyen tehlike ve tehditleri anlattı.

Semineri, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yıldız Bola yönetti; Türkiye genelinden katılımcılar izledi. Dekan Prof. Dr. Ayşegül Kubilay, Dekan Yardımcısı Habil Uğur Koca, Dr. Erol Kesici’nin akademik unvan sahibi olmuş çok sayıda öğrencisi de semineri izleyenler arasındaydı.

HEM NALINA HEM MIHINA VURDU

Prof. Dr. Yıldız Yazıcı semineri açış konuşmasında, Dr. Erol Kesici’nin özgeçmişi ve akademik çalışmaları ve sunumun içeriği ile ilgili özet bilgi verdi; su kaynakları ve Eğirdir Gölü konusunda ‘‘sahibi çok olunca kimse sahiplenmedi’’ dedi ve sözü Dr. Erol Kesici’ye bıraktı.

Dr. Erol Kesici suyun oluşumu ve önemini, yokluğunun sonuçlarını, Türkiye’nin durumunu özetleyerek sunumuna başladı. Her zamanki tavrıyla nalına da mıhına da vurmaktan çekinmeden, su konusundaki acı gerçekleri gözler önüne serdi.

Doğa ve Sürdürülebilirlik Derneği ile Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı olan Dr. Erol Kesici, her cümlesi dokuz sütuna manşetlik olan konuşmasından benim anladıklarım ve beynime kazınanlar özetle şunlar:

‘DİNOZORLARIN İÇTİĞİ SUYU İÇİYORUZ’

- Su iki hidrojen bir oksijen molekülünden oluşuyor ama bu iki molekülü bir araya getirerek fabrikada su üretemiyoruz. Dinozorların içtiği suyu içiyoruz. Su doğal bir döngü içinde oluşuyor.

- Kullanılabilir su hacmi azalıyor, kaynaklardan gelen kirlilik oranı artıyor. Artan buharlaşma (su kaynaklarına müdahale ve yol açtığı değişim sonucu), yağış azalması, sulama, nüfus artışı, kentleşme bunun en önemli nedenleri.

- Su topraktan nem, yükseklerde kar-buz, yer altında tabakalar halinde. Bunlar nehirler ve gölleri besliyor. Su buharlaşıyor, yağmur olarak geri geliyor. Bu döngüyü bozmamak, engel olmamak gerekiyor! Şunu unutmayalım; nem varsa su vardır, nem azalırsa su azalır.

- Suyun doğal denge dışı kullanımına son verilmeli. Aksi halde; meteorolojik kuraklık hidrolojik kuraklığı artıracak ve tarımsal kuraklığa neden olarak besin kıtlığına ve yaşamı etkileyen sosyal kuraklığa (ya yok oluş ya da göç) olacaktır. Nereye Marsa!.. Atalarımız orta Asya’yı niye terk etti? Kuraklıktan…

TÜRKİYE NE DURUMDA?

- Türkiye’nin çeşitli amaçlara yönelik su tüketimi 55 milyar metreküpe ulaşmıştır. Damla sulama sistemine rağmen hala yüzde 75’i tarımsal sulamada kullanılmakta, yüzde 15’i içme kullanma, yüzde 10’u endüstri suyu ihtiyacını karşılamaktadır.

- Türkiye’de yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1100 (bin 100) metreküp. Bu miktar Lübnan’da 1300, Suriye’de 1200, Irak’ta 2020 metreküp. Kıta olarak Asya ortalaması 3 bin, Batı Avrupa ortalaması 5 bin, Afrika ortalaması 7 bin, Güney Amerika ortalaması 23 bin metreküp. Maalesef; su fakiri değil su sefili halindeyiz.

‘TAKDİRİ İLAHİ DEĞİL, TAKDİRİ SİYASİ’

- Su konusunda yaşadığımız sorunlar takdiri ilahi değil, takdiri siyasidir. Küresel ısınmaya sığınmayalım, dengeye ve döngüye dikkat edelim.

- Sudan ucuz diye deyim üretmişiz. Bitki dokusu ve zihniyeti değiştirmemiz lazım. Suyumuza göre tarımımızı düzenlememiz gerekiyor. Hâlâ yoğun su isteyen şeker pancarı, korunga ve yonca ekiyoruz.

- Barajlar, göletler ve sondajlar yoluyla göllerin suyunu çaldık, çalmaya devam ediyoruz.

- Alışmışız; nerede göl, akarsu var; kenarına sanayi tesisi konduruyor, atıklarını oraya akıtıyoruz. Avrupa’da su kaynaklarının üzerinden uçak dahi geçirilmiyor.

‘60 YILDA 60 GÖL KURUDU’

- Ülkemiz göller bakımından komşularımıza nazaran zengin bir yapıya sahipti. Geçici bataklık ve gölcüklerin dışında sürekli (doğal) göllerin sayısı 300’den fazlaydı. 60 yılda 60 göl kurudu.

- Doğal göllerin yaşam sürelerini göl çanağının oluşum zamanı, şekli; suyun birikim süreci, kalitesi, miktarı ile insan davranışları belirler. Geleneksel tarım, kıyı işgalleri, balıklandırma, bu davranışların başında gelir.

- Akşehir gölü, Meke Gölü artık yok, göl olmaktan çıktılar, birer adresten ibaretler. Beyşehir Gölü’nde derinlik 5 metreye düştü.

- Göllerde derinlik azalınca güneş ışınları dibe daha yoğun ulaşıyor. Dipteki mevcut canlılar göç ediyor, üreme alışkanlıkları değişiyor. Su azaldığı için nitrat, azot, fosfor oranı yükseliyor; dip çamuru ve müsilaj oluşumu artıyor.

EĞİRDİR GÖLÜ’NÜN SORUNLARI

- Gölün doğal yapısına müdahaleler oldu. Bunlar kurutma ve regülatör uygulamaları, drenajla tarım alanları açma, gölden yoğun miktarda su alımları, balıklandırma, göl kıyı alanlarının işgalidir. Üç yılda en az 4 metre su azalmasının nedeni budur.

- Elbette su alınacak, tarıma da su verilecek. Ancak vahşi sulama ve yoğun su alımına bu hızla devam edilmesi, Eğirdir Gölü’nün sonunu getirecektir.

- Dip suyu tehlikesi artıyor. Pseudomonas aeruginos (mavi-yeşil alg, siyonabakteri) Eğirdir Gölü’nün suyunun içilebilir olma özelliğinin hızla yok olmasının göstergesidir.

‘DİP ÇAMUR DOLU, KÖPÜKLENME VAR’

- Gölün dibi çamur dolu. Su bitkileri her tarafı sarmış. Kıyılar, tutunacak yer bulamadığı için can veren su salyangozu ve gıcırgan ölüleriyle kaplı. Suda ciddi köpüklenme var.

- Sadece Eğirdir Gölü’nde değil, bütün ırmak ve göllerde dip suyu tehlikesi var.

- Eğirdir Gölü’nde de derinlik ve su seviyesi düşünce aşırı buharlaşma oluyor. Suların taşınmasından ziyade korunması önemli. Bir şey yapılacağında meydana getireceği ekolojik değişiklikler iyi hesaplanmalı. Göle 50 metre mesafeye gölet yapılmış!..

‘‘UYARDIM, ‘CASUS’ DEDİLER’’

- Ben, Eğirdir Gölü’ndeki bu sorunları öngörerek dile getirdiğim zaman, ‘‘Bu adam casus elmalarımızı kestirecek’’ dediler, neredeyse ekmek alamaz hale geldim.

- Gölün yapısı ve su kalitesi bozulmadan önce Isparta elmasının yüzde 74’ü ihraç edilirken, bu seviye bugün yüzde 4’e düşmüş. Su kalitesi ile ürün kalitesi de düşüyor.

- Göl ile ilgili koruma yasalarının uygulanmaması, gerçekleri kabullenmeme, bozulmayı hızlandırmakta sorunu büyütmektedir.

EĞİRDİR’DE NELER YAPILMALI?

- Çevre ile ilgili, kıyı ile ilgili yasalar eksiksiz uygulanmalı. Bilimsel uyarılar dikkate alınmalı. Gölden yoğun su alımı durdurulmalı.

- Muhtarların sözü, bilim insanlarının, Devlet Su İşleri uzmanlarının sözünden daha etkili ve geçerli olmaya devam ederse bu sorunu çözemeyiz.

- Balıklamaya son verilmeli, vahşi sulama derhal terk edilmeli, göl çevresinde tarımsal üretim yeniden planlanmalı.

BÜROKRAT VE BİLİM İNSANLARINA!

- Yasalar çıkarmış uygulamamışız. Bilgileri saklamışız. ‘‘Aman başıma bir şey gelmesin’’ diyerek, gelecek kuşakların başına felaket getirdik.

- Yukarıya sorun götürmeyen memur en iyi memurdur. Adam bu işlerle ilgili kurumlarda 30 yıl çalışıyor. Çalışırken bilgileri raporları sümen altı ediyor. Emekli olduktan sonra, ‘‘bana üç dakika versinler sorunu çözerim’’ diyor. Bu sorumluluğu başkasına atmaktır.

‘MARMARA’DAKİ MÜSİLAJ NE DOĞALDIR, NE DOĞA OLAYIDIR!’

Seminerde Marmara Denizi’nde bir çevre felaketi olarak ortaya çıkan deniz salyası (müsilaj) sorunu da konuşuldu. Dr. Erol Kesici bu konuda şunları söyledi:

- Marmara’nın sorunu 30 yılın sorunu. Ne doğa olayı, ne doğal olaydır. Buna ‘‘geçici demek’’, bilim değil filmdir. Durum bu ise ben 50 yılı boşa harcamışım. Atık sular arıtılmak yerine denizin derinliklerine basıldı. Bu ortaya çıktı.

- İleri arıtma kullanılırsa arıtılan suyu denize salmak ilkelliktir. İleri arıtma ile arıtılan su, sulama, sanayi ve kullanma suyu olarak değerlendirilir.’’

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.