banner460
banner128

Mesleğe başlayalı, tam 41 yıl olmuş…

Bunun büyük bölümünü de spor gazeteciliğinde tükettim…

Cumhuriyet Gazetesi’nin kapısından adımımı attığımda, her zaman rahmetle andığım ilk şefim Abdülkadir Yücelman, önce “hangi takımı tutuyorsun?” diye sormuştu…

Üç gün sonra da beni Kadıköy’e atadı… “Fenerbahçe muhabirimiz artık sensin…” diye…

Dereağzı’nın çamurunda çok ayakkabı köselesi bırakmışlığım vardır… Bizlere çok şey öğreten Dereağzı’nın gediklileri, Şansal Büyüka, Alaettin Metin ve bir avuç meslektaşımla paylaştığımız kader aynıydı…

Her gün, Cağaloğlu yokuşundan yürüyerek Eminönü, oradan Kadıköy vapuruyla Dereağzı… Şimdiki gibi lüks olmadığı gibi, çim bile değildi oralar o zaman…

Cemil Turan’lar, Alpaslan’lar, Cem’ler, sırasıyla gelip geçtiler muhabirlik hayatımda Dereağzı’ndan…

Sonra içeri çekti beni Abdül abim… İstihbarata bakar olmuştum…

O günlerde, hatırlıyorum, futbolcu ile gazeteci arasında mükemmel bir saygı, mükemmel bir işbirliği ve harika bir mesafe vardı…

Antrenman bitimi, bir muhabir, bir futbolcuyu yanına çağırdığında, koşarak giderdi…

Her sorusunu yanıtlar, gazetecilerin aslında kendileri için orada olduğunun, kendi yıldızlarını parlatmak, onlarla ilgili haberleri kamuoyuna iletmek için varolduklarını bilirlerdi…

Çünkü gazeteciler asli görevlerinin dışına çıkmazlardı…

Hiçbir muhabir, bir futbolcuyla sarmaş dolaş fotoğraf paylaşmaz, gereksiz şakalar yapmaz, belirli bir seviye özenle korunurdu… Ki , o seviyenin üst katında gazeteciler, alt katında ise, futbolcular olurdu…

Olması gerektiği gibi yani…

*          *          *

Sonraları önce spor gazeteciliği bitti…

Birisinin yeğeni, ötekinin komşusu, berikinin asker arkadaşı derken, muhabir takımı kaliteden, eğitimden ve gazetecilikten çooook uzak bir portreye dönüştü…

Spor yazarları da yozlaştı…

10 yıl muhabirlik yapmadan yorum yazdırılmayan gazeteciler hala sıralarını beklerken, spor müdürüne ev hediye eden müteahhitler, yurtdışı gezilerinde müdürlerin tüm masraflarını karşılayan işadamları, spor müdürlerinin evlerine hediyeler gönderen para babaları, zamanında top tekmelemiş futbolcu eskileri, spor sayfalarının “tepeden inme yazarları” olup çıktı…

Artık, gerçek gazeteciler için meslek daha da zorlaşmış, meslekte yükselmek daha bir imkansız hale gelmişti… Muhabirlikten yazarlığa terfi edebilenler bile o yukarıda saydığım “paralarının gücüyle yazar olanların” gölgesinde kalmaktan kurtulamadı…

Ardından Türkiye Spor Yazarları Derneği de çoluk çocuğun eline düşmekten kurtulamadı ve adeta intihar etti…

*          *          *

Şunu özellikle vurgulamak isterim ki, futbolcu Arda ile gazeteci Bilal Meşe arasında yaşanan olayda, ben aslında tarafım!..

Hicbir unsuru sorgulamadan, direkt gazeteciden yana tarafım…

Hiçbir güç, beni Arda’nın haklı olduğuna ikna edemeyeceği gibi, hiçbir güç de gazetecinin uğradığı saldırıyı haklı bulmamı sağlayamaz…

Ama dikkat ediyorum Bilal ile Arda haberinde kullanılan fotoğraflarda bu ikili adeta bir “asker arkadaşı” edasıyla sarmaş dolaş fotoğraflar çektirmiş… Aralarında ilişki, bir gazeteci ile futbolcu arasında olması gereken saygınlık içinde yaşanmamış… Belli ki, yıllarca “enseye tokat” gitmişler…

Hal böyle olunca ve olayın iki kahramanı açısından da ciddi bir “eğitim boşluğu” gerçeği düşünülürse, olaya fazla şaşırmamak gerekiyor…

Olayın iki kahramanı da, kendilerini ne kadar yetiştirmişler, tartışılır…

Arda’nın eğitimsizliği hoş görülebilir belki de aynı eğitimsizliğin Bilal’in başına ne işler açtığı gün gibi ortada…

Futbolcu, servet ölçüsünde para kazanabiliyor, hayran kitlesi edinebiliyor ve ayakları yerden kesilebiliyor…

Eğitimi varsa, Metin Tekin oluyor… Ali Gültiken oluyor…

Eğitimi yoksa, Barcelona’ya da gitse sadece Arda olarak kalıyor işte…

Para ve şöhret, onları futbolcu yapıyor, zengin yapıyor, popüler yapıyor ama insan yapabiliyor mu, tartışılır…

Aynı şey, gazeteci için de geçerli…

Bu ülkede İletişim Fakülteleri varsa ve mezunları pazarlarda limon satarken, ilkokul mezunlarına yıllarca muhabirlik yaptırılıyorsa, o muhabir birileri için “usta” sayılabiliyor, yağlanıp “duayen” diye bile lanse edilebiliyorsa, yaşananlar işte ortada…

Avukat olmak için Hukuk diploması isteniyor bu ülkede…

Doktor olamak için Tıp diploması…

Gazeteci olmak için de İletişim diplomasının şart koşulduğu gün, hak yerini bulacak…

Futbolcu için de spor gazetecisi için de olmazsa olmaz üç unsur var… Bunlara özen gerekiyor…

Biri eğitim…

İkincisi liyakat…

Üçüncüsü saygınlık…

Bunlar yoksa, böyle futbolcular ve bu yapıdaki gazeteciler arasında daha çooook mahalle kavgası izleriz biz…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.